Pages

Subscribe:

12.04.2012

Yaşlanma Belirtilerini Moringa ile Önleyin

Yaşlanma Belirtilerini Moringa ile Önleyin

cilt bakımı, antioksidan, cilt güzelliği, yaşlanma belirtileri, ciltteki cizgiler, şifalı bitki, göz bakımı
Moringa bitkisi, içerdiği yğksek oranda ki Antioksidanlar ile cilt ve yüz kırışıklıkların, göz çevresi ve yüzdeki ince çizgilerin görünümünü azaltır. Ayrıca, artrit, kanser, kalp ve böbrek hastalıkları gibi çeşitli kronik hastalıkların başlamasını önler.

Filipin dilinde "Malunggay", İngilizce "Moringa" bilimsel litaratürde "Moringa oleifera" olarak adlandırılır. Moringa, dünyanın en faydalı bitkilerden biridir.

Moringa bitkisin, kullanımını bilen bir çok kişi tarafından "mucize sebze" olarak adlandırılır. Bu bitki tropik tüm ülkelerde üretilir ve yıl boyunca mevcuttur. Gıda ve Beslenme Araştırma Enstitüsü - Bilim ve Teknoloji Bölümü moringayı ajansın resmi logosu olarak kullanmaktadır..

Pişmiş Moringa yaprakların yüz gramı; 3.1 g. Protein, 0.6 g. lif, 10 mg thiamin, 0,14 mg riboflavin, 1,1 mg niasin ve 53 mg askorbik asit ve yüksek oranda C vitamini, 0.07 96 mg kalsiyum, 29 mg fosfor, 1.7 mg demir, 2820 mg karoten, 45mg tokoferol (vitamin E)ile mükemmel bir vitamin A ve B kaynağıdır.

Gıda ve Tarım Örgütü referans bilgilerine göre Moringa, harika bir protein kaynağıdır, çok düşük yağ ve karbonhidrat içerir. Yaprakları insanlarda doğal mineral eksikliğini gidermektedir. Moringa, metionin ve sistin kükürt içeren bir amino asit kaynağı olarak benzersizdir. Çok etkili antioksidanlar içermesi ve içeriğindeki yüksek A, C ve D vitaminlerine bağlı olarak, moringa yaşlanmaya yol açan hasar moleküllere tepki verebilir. Antioksidanlar "ciltteki kırışıklıklar" ve "yüzdeki  ince çizgilerin" görünümünü azaltır. Ayrıca, artrit, kanser, kalp ve böbrek hastalıkları gibi çeşitli kronik hastalıkların başlamasını önler.

Moringa sadece bir yiyecek değildir, çünkü Moringa "mucize sebze" olarak adlandırıldığı için, aynı zamanda bir ilaçtır. Bu nedenle moringa "fonksiyonel gıda" olarak kullanılabilir.

Moringa, göz rahatsızlıkları ve iyi görme, sindirim sistemi ve bağırsak hareketini kolaylaştırma ve mide ağrısı için alternatif tedavi olarak kullanılır. Ayrıca yara ve ülserleri temizlemek için de kullanılır. "Astım, kulak ağrısı ve baş ağrılarını" hafifletmeye yardımcı olur. Yüksek kalsiyum içerdiği için, emziren annelerin daha fazla süt üretmek için Moringa yaprakları yemesi tavsiye edilir.

Moringa, genellikle, tavuk, et, balık, diğer sebzeler ile pişirilir, En yaygın biçimde, Eşit oranda Mango ve Moringanın birlikte pişirildiği Mongo çorbasıdır.

Hemen hemen tüm aktarlarda bulunan moringa, alternatif tedavi alanında kullanılan mucizevi bir şifalı bitkidir.

12.02.2012

Adaçayının Faydaları

Adaçayının faydaları nelerdir, adaçayının zararları nelerdir, adaçayının kullanım alanları 
ADAÇAYI: Dağların tepelerinde yabanî olarak kendiliğinden yetişen adaçayı, uzun yapraklı, açık yeşil renkli, oldukça keskin kokulu bir bitkidir. Yaz başında, haziran-temmuz gibi, çiçek açınca toplanır ve kurutulur. Taze yeşil yaprakları da kullanılabilir.
Adaçayının Yararları: Gaz söktürücü etkisi nedeniyle mide ve bağırsak gazlarını gidermede faydalıdır. Sindirim sisteminin düzenli çalışmasına yardım eder. Mide bulantısını keser. Uyarıcı etkisi ile kan dolaşımını hızlandırır ve vücuda kuvvet ve dinçlik verir. Göğüs açıcı ve rahatlatıcı etkisi astım hastaları için yararlıdır. Dişleri beyazlatır ve güçlendirir. Sinir sistemi üzerinde etkilidir: Sakinlik verir, çok sinirli ve gerginlik içinde olanlara faydalıdır.

Adaçayı nasıl kullanılır? Adaçayı özellikle çayı yapılarak içilir. Ayrıca, yemeklere ve çorbalara tat ve koku vermek için de kullanılır. Banyo suyuna katılırsa vücuda zindelik verir. Özellikle hazmettirici ve gaz söktürücü özellikleri nedeniyle yemeklerden sonra içilmesi yararlıdır. Ada çayı suyu ile ağızda gargara yapılırsa bademcik, diş eti ve boğazlarda oluşan iltihaplar kısa sürede iyileşir.
Uyarı: Ada çayı fazla kullanıldığında tansiyon yükselebilir. Gebelik süresince ve emziren annelere tavsiye edilmez. Günde 3 fincandan fazla içilmemelidir.

ANNE SÜTÜNÜN ARTMASI İÇİN

ANNE SÜTÜNÜN ARTMASI İÇİN
Şimdi sizlere anne sütünün artması için birkaç öneride bulunacağım. Özellikle incir-havuç ve taze beyaz dut oldukça güçlü arttırıcılardır. Bebeklerini emziren annelere ilk olarak incir-havuç karışımını tavsiye ediyorum. Hazırlanışı ise ;
Taze beyaz üzüm , dereotu, taze incir veya kurutulmuş incir, taze beyaz dut, haşlanmış taze beyaz dut kurusu, incir-havuç .
Diğer yardımcı olan karışımlar ise ;
Anason, kereviz, çilek , balkabağı, taze kereviz yaprakları, kıvırcık salata ,sumak.
** İlk olarak: günde iki porsiyon taze beyaz üzüm tüketin. Bu anne sütünü artıracaktır.
** İkincisi ise : sabah akşam yemeklerden önce yiyeceğiniz dere otu anne sütünün artmasını sağlar.
**Üçüncüsü ise : haşlanmış kuru incir suyunu için. 8-9 adet kuru inciri ½ lt. suda 10 dk kadar haşlayın. Bu suyu ikiye ayırın. Sabah ve akşam olmak üzere günde iki kez için.
** Dördüncü olarak : ½ lt. kaynar suyun içine 8-9 adet kuru inciri ikiye bölün ve atın. Ağzını kapatın ve kısık ateşte 5 dk. boyunca kaynatın. geçen 5 dk. dan sonra içine 1 adet havucu dilimleyin. Ağzı kapalı şekilde 3 dk. daha kaynatın. Ilıtın ve süzün. 21 gün boyunca öğleden önce ve öğleden sonra aç yada tok karına 1 su bardağı bu karışımdan için.
Önemli bir noktaya değinmek gerekirse; Bu karışımlar aynı anda uygulanmamalıdır. İncir-havuç karışımı hariç olarak uygulama süresi bir hafta kadardır. Bir hafta sonunda bırakmanız gerekecektir.

Çocukların tatilini verimli kılmak için öneriler


Uzun ve yorucu bir okul döneminden sonra nihayet çocuklarımız tatilde... Ancak sınavlar, dersler, erken kalkma zorunlulukları gibi birçok zorluğun geçici bir süreyle de olsa son bulduğu bu dönem, anne ve babalar için başka soru işaretlerini de beraberinde getiriyor.  Çocuklar tarafından anlamı rahatlama ve serbestlik olan tatil dönemi anne babalar için özellikle zaman ve aktivite planlaması konusunda birçok soru işareti içeriyor.
Okul döneminde bir çocuğun gününün çok büyük bir kısmı okulda geçtiğinden anne babalar için günü programlamak nispeten daha kolaydır. Tatil döneminde ise sabahtan akşama kadar çocuğun evde kalacak olması onları endişeye düşürebilir. Çocuklara yaz programı hazırlanırken; onların “çocuk olmak” ile ilgili ihtiyaçlarını göz önünde bulundurmak gerekiyor.  ”Anne ve babalar çocukların bütün bir okul döneminden çıktıktan sonra yorgun oldukları ve tatilin onların enerjilerini yeniden kazanmaları için kullanılması gerektiği de unutulmamalıdır.
Peki, çocukları için yaz tatilini etkin kullanmak isteyen anne babalar nelere dikkat etmeli? İşte DBE Davranış Bilimleri Enstitüsü Çocuk ve Genç Merkezi Klinik Psikolog Cemre Soysal’ a göre çocukların tatil boyunca neler yapacağını planlarken ebeveynlerin unutmaması gereken konular…
Kış boyunca yapamadıkları üzerine yoğunlaşın: Çocukların çoğu zaman darlığı, imkân kısıtlılığı nedeniyle okul döneminde birçok şeyi erteler. Özellikle gitmek isteyip de gidemediğiniz bir gezi alanı, ailecek yapmak isteyip de yapamadığınız bir aktivite varsa bunları yapabilirsiniz. Beraber geçirdiğiniz zamanları artırmaya özen gösterin.
Karnede zayıf not(lar) varsa bunların nedenlerini araştırın: Bütün bir sene geride kaldı. Karnesindeki –eğer varsa- zayıf notu şimdi hatırlatmayın; çünkü artık değiştirebileceğiniz bir şey yok. Yapılacak en faydalı iş, bu dersin başarılamamış olmasının nedenlerini araştırmaktır.
Kitap okumaya zaman ayırın: Çocuklar okul döneminde istedikleri kitapları okumaya zaman bulamayabilirler. Ayrıca okullarda zorunlu olarak okutulan kitapların her biri onların ilgisini çekmeyebilir. Yaz tatili çocukların kitabı sevmelerini sağlamak için çok uygun bir dönemdir. Beraber kitapçıya gidin ve kendi isteğine uygun kitap seçmesine izin verin, aynı zamanda siz de kendinize kitap alın ve onun önünde siz de kendi kitabınızı okuyun ve bunun size verdiği keyfi çocuğunuzla paylaşın. Zevk aldığı kitabı okuyan çocuğun kitap okuma alışkanlığı gelişecek, böylece çocuğunuz okumaya daha istekli olacaktır.
Beş duyuya hitap eden oyunlar oynasınlar: Çocukların dünyayı ve çevreyi en iyi tanımalarının yolu beş duyularını da kullanarak yaptıkları etkinliklerdir. Eski zamanlardan beri bu oyunların en zengin kaynağı “sokak”tır. Sokakta oynanan oyunlar yaratıcılığı, problem çözme becerisini, sosyal ilişkileri geliştirir. Bunu deneyimlemesi için çocuğunuza imkân yaratmaya çalışın. (Sitenizin bahçesi, anneannesinin meyve bahçeli evi veya onun arkadaşlarını da gezinize katacağınız park, orman gezileri…)
Spor yaptırın: Yaz boyunca imkânlarınız dâhilinde çocuğunuzun yüzme, tenis, basketbol gibi açık havada da yapabileceği bir spor yapmasını sağlayabilirsiniz. Kışın okul döneminde kapalı alanda kalan ve genellikle masa başında oturmak zorunda olan çocukların fiziksel aktivite yapmaya ihtiyaçları vardır.
Tatil demek sınırsız televizyon – bilgisayar demek değildir!: Çocukların ebeveynlerinden en büyük istekleri tatil boyunca istedikleri kadar televizyon izlemek veya bilgisayar oynamak olabilir. Fakat unutulmamalıdır ki bunların kısıtlanması çocuğun okul dönemi ile ilgili değil, genel gelişim ve dikkati için gereklidir. Bu nedenle de televizyon ve bilgisayar süreleri yine aşırıya kaçmadan kontrol altında devam ettirilmelidir.
Düzenli olarak ders çalışmalı: Çocuklar yaz tatilinde günlerinin bir kısmını da okulla ilgili çalışmalara ayırmalıdır. Bunun süresi çocuğa göre değişmekle birlikte, dikkate alınması gereken nokta çok ağır bir program olmamasıdır. Anne babalar mümkün olduğunca bu çalışmaları eğlenceli hatta oyun gibi yapmaya özen göstermelidirler. Günlük programdaki çalışma bölümü çocuğun yapmak istediği aktivitelerden önceye alınmalıdır. Böylece istediğini yapabilmek için ders çalışmayı bitirmek çocuk için bir motivasyon olacaktır. 

11.27.2012

Menopozda nasıl zayıf kalınır?

Menopoz döneminde kadınların en büyük problemi hızla alınan kilolar. Bu kiloların önüne geçmek ise biraz dikkatle mümkün.

Bu dönemde neden kilo alınır?  

"Menopoz döneminde hormon düzeylerindeki değişim metabolizma hızını etkiler ve vücut daha az enerji kullanır.

Bunun yanı sıra kullanılan bazı ilaçlarda metabolizmayı yavaşlatarak daha da iştah artışına neden olabilmektedir. Bazı kadınlar menopoz öncesinde kilo problemi yaşamasalar bile menopozda birkaç kilo artışının gözlenmesi muhtemeldir.

Menopoz yaşı genellikle kadınlarda emeklilik yaşına da denk geldiği için evde oturmak, daha az hareket yapmak da kilo artışını tetikleyen faktör. Bu dönem kilo verme hızını neredeyse yarı yarıya düşürür.

Yapılan çalışmalar gösteriyor ki menopoz dönemindeki kadınlarda tat duyusundaki azalmayla daha çok tatlı yeme eğilimi de görülmektedir."

Neler yapılmalı?

"Düzenli bir beslenme programı uygulanmalı, sık sık ve az az beslenmeli, yemeklerdeki yağ oranı azaltılmalı.

Posadan zengin sebze ve meyvelere ağırlık verilmeli, beyaz ekmek yerine kepekli veya çavdar ekmek tercih edilmeli, su tüketimine dikkat edilmeli ve günde en az yarım saat yürüyüş yapılmalıdır."

Menepoz döneminde sıklıkla rastlanan sağlık problemleri nelerdir?

"Menopozda östrojen düzeyinin azalması ile kalp hastalığı riski yüzde 60 oranında artar ve yüksek kan basıncı görülür. Hızlı kilo artışından dolayı kan bulgularında özellikle şeker seviyesinde düzensizlikler görülebilir.

Yine hormonal değişimin etkisiyle metabolizmayı etkileyen tiroid hormonunun salgılanmasında problemler yaşanabilir. Bu nedenle bu dönemi sağlıklı ve rahat geçirebilmek için düzenli aralıklarla kan tahlillerinin yapılmasını önerilir.

Menopozda östrojen düzeyinde azalmayla kemiklerinden kalsiyum kaybı hızlanır. Bu nedenle kalsiyum gereksinmesinde artış gözlenir. Menopoz öncesi günlük 1000 mg kalsiyum gereksinimi bu dönemde 1500 mg'a kadar çıkar."

Menopoz döneminde hangi yiyecekler dikkatli tüketilmeli?
"Günde 500 ml yağsız süt veya iki kase yağsız yoğurt tüketilmelidir.Kahve, alkol ve aşırı baharatlı yiyeceklerin sıcak basmasını artırmasından dolayı sakınılmalıdır. Onların yerine açık çay veya bitki çaylarından özellikle ısırgan, adaçayı, ıhlamur, biberiyeden destek alınmalıdır.

Günde 2 lt su içilmelidir. Kafeinin kalsiyumu bağlamasından dolayı kafeinli içeceklerden uzak durulmalıdır.

Tuz tüketimi azaltılmalı, yemekleri tatlandırmak için baharat veya sodyumu azaltılmış tuz kullanılmalıdır. Tuz hem vücutta ödem yapar hem de idrarla kalsiyum atımını hızlandırır.

Sebze ve meyveler lifli yiyecekler olduğu için tüketimi artırılmalıdır. Günde üç porsiyon meyve ve altı-sekiz porsiyon sebze tüketilmelidir.

Yağlı balıklar, fındık, badem, ceviz omega-3 yağ asidinden zengin olduğundan beyin ve genel vücut sağlığı için faydalıdır.

Tam tahıllı ürünler ve kurutulmuş meyveler, kuru üzüm, kuru erik de B vitaminlerinden zengindir. Bu dönemde görülen uyku bozuklukları, huzursuzluk, endişe, korku, halsizlik ve sinirlilik gibi belirtiler B vitaminininde eksikliğinin göstergesidir.

Kuru üzümde bulunan elaidik asit sayesinde de kemik erimesi engellenip, östrojen seviyesi dengede tutulmaktadır.

Meyvelerin çoğu potasyumdan zengin olduğu için vücut su dengesinin sağlanmasına yardımcı olur, beyne oksijen iletiminde, kalp ve diğer kaslarımızın da sağlıklı yapısının korunmasında etkisi bulunur.

Yeşil yapraklı sebzeler, soya filizi, soya fasulyesi, nohut ve nar, vitaminle minerallerden zengin olduğu için beslenmede yer almalıdır. Bunlar östrojenin vücuttaki etkilerini dengeler ve menopozun yarattığı etkilere karşı korur.

Az yağlı süt ve süt ürünleri, yeşil yapraklı sebzeler, beyaz lahana, kurubaklagiller, fındık, susam, badem kalsiyumdan zengin besinlerdir. "

Dyt. Özlem Sert Aydın
http://www.ozlemsert.com

Sonbaharda nasıl beslenmeli?

Sonbaharda vücutta meydana gelen değişikliklere uyum sağlamak alınacak birkaç önlemle mümkün.

Mevsim geçişlerinde metabolizma hızının değişmesi, bağışıklık sisteminin zayıflamasıyla enfeksiyon hastalıklarına yakalanma riski de artıyor.
 
Grip ve nezleden korunmak için vücut direncini sağlayan vitamin ve minerallere ağırlık vermek gerekiyor.
             
Metabolizmaya yardımcı olan vitamin ve mineraller, enerji üretimi, protein sentezi, kemik, diş, saç, deri sağlığı ve görme fonksiyonlarının sürdürülmesinde önemli yer tutuyor.

Özellikle hangi vitaminler önemli?

"Kış aylarında antioksidant olarak da görev yapan ve bağışıklık sistemini güçlendiren C vitamini, bağ dokuları koruyarak vücutta birçok yapının birarada tutulmasını sağlıyor ve diş etlerini koruyarak kanamayı önlüyor.
 
Bitkisel kaynaklı demirin emilimini hızlandıran ve soğuk algınlığında anti-histaminik etki göstererek belirtileri hafifleten C vitamini, vücutta depo edilmediği içinse günlük olarak tüketilmesi gerekiyor.
 
Sigara içenlerin içmeyenlerden iki kat fazla tüketmesi gerektiği C vitamini, sadece limon, portakal gibi turunçgillerden değil, kuşburnu, kırmızı ve yeşil sivri biber, kivi, maydanoz, roka, domates de bulunuyor.

Bir diğer önemli antioksidant ise A vitamini. Havuç, ıspanak, kabak, domates, karaciğer, brokoli, marul, kayısı ve kavunda bulunan A vitamini, kandaki beyaz hücre aktivitesini artırarak kanser tümörleriyle savaşmaya da yardım ediyor."

Kahvaltı kilo artışını önlüyor mu?

"Güne kahvaltı ile başlamaksa hem metabolizmayı hızlandırıyor hem de kan şekerini dengeleyerek kilo artışını önlüyor.


 Bütün besin gruplarını içeren bir kahvaltı (ekmek, peynir, zeytin, domates, sivri biber ve haftada üç kez yumurta) bağışıklık sistemini de güçlendiriyor."

Başka nelere ağırlık vermek gerekiyor?

"Omega-3 yağ asitlerinden zengin olan balık da haftada en az iki kez tüketilmeli. Vücutta bulunan kötü huylu hücrelerin etkilerini azaltmak veya yok etmek için önerilen balık, bağışıklık sistemini de güçlendiriyor.

Protein ve enerji bakımından yetersiz ve kötü beslenildiğinde de bağışıklık sistemi zayıflıyor. Yağ ve kolesterol tüketimi, protein alımı ve diyet lifi de en az besin çeşitliliği kadar önemli." 
 
Kurubaklagiller ne sıklıkla tüketilmeli?

"Hem protein hem lif hem de demir açısından zengin olan kurubaklagillerin haftada bir, iki kez tüketilmesi de vücuda yarar sağlıyor."

Sıvı tüketiminde nelere dikkat edilmeli?

"Organizmanın bağışıklık sistemi üzerinde olumsuz etkiler yapan alkol tüketim miktarının kısıtlanması gerekirken, metabolik sürecin devamında büyük rolü olan suyun yiyeceklerin sindirilmesi, vücuttan atılması, vücut ısı denetimi, hücrelerin organizmadaki hareketleri için günde 2 lt. tüketilmesi gerekiyor."


 


Dyt. Özlem Sert Aydın
http://www.ozlemsert.com

11.24.2012

Çocukta konuşmanın gecikmesi


Çocuklar 1 yaşında bir kelime, 2 yaşında iki kelimelik cümle "anne gel", "mama ver"gibi, 3 yaşında da 3 kelimelik cümle kurarlar.
Çocuklarda konuşma gecikmesinin birkaç sebebi olabilir, bunlardan en önemlileri;
1. Ailede geç konuşmuş bireyler vardır ve çocuk onlara çekmiştir
2. Çocukta işitme sorunları vardır
3. Gelişimsel olarak yaşıtlarından geridir
4. Evde birkaç yabancı dil konuşuluyordur
5. Anne veya bakım veren kişi çocukla ilgilenmiyordur, ihmal ediyordur veya kendi sorunları nedeniyle ilgilenemiyordur. Çocukla karşılıklı iletişime geçmek yerine çok fazla TV, reklam ve müzik kanalları izlemesine izin veriliyordur bu da konuşmayı geciktiriyordur.
6. Çocukta konuşmayı geciktiren “Yaygın Gelişimsel Bozukluk” grubundan bir bozukluk vardır. Bunların başında otizm gelir. Eğer çocukta konuşma başlamamışsa  veya başlamış olsa bile "aynı kelimeyi tekrar etme", "söylenenleri tekrar etme", göz teması kurmama, etrafa ilgisiz davranma, kendi etrafında dönme, sallanma, markalara  ilgi gösterme, oyuncakların parçalarıyla ilgilenme (örneğin arabaların tekerleklerini çevirme) gibi davranışlar eşlik ediyorsa  bu durumdan şüphelenilmelidir ve acilen yardım alınmalıdır.
www.cocukvegenc.com

Hamilelikte yüksek ateşe dikkat

Halk arasında ateş olarak da tanımlanan vücut sıcaklığının anormal derecede yükselmesi "hipertermi" olarak adlandırılır.

Hamilelikte ateş yükselmesi bazı sorunlara neden olabilir.Beyoğlu Özel Avusturya Sen Jorj Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op.Dr.Adli Şadi Karaman hamilelik ve yüksek ateş hakkında bilgiler verdi.
Hamilelikte Yüksek Ateş:
Tıpta yüksek ateş ya da hipertermi olarak bilinen durum, vücut ısısının normal değerler üzerine çıkmasını ifade eder. Normal vücut ısısı 36-37 derece ( C ) arasında seyreder. 37 derece ( C ) nin üzeri durumlar yüksek ateş olarak kabul edilir. Ateş yükselmesi vücutta oluşan normal dışı bir durumun ilk belirtisidir ve vücut savunma mekanizmalarının faaliyete geçtiğini bize bildirir. Hamile kadınlarda normal vücut ısısı
Hamile olmayanlarla aynıdır. Tek fark yüksek hormon seviyeleri ve vücut direncindeki düşüklük nedeni ile hamile kadınlarda yüksek ateşin daha kolay ortaya çıkması ve etkilerinin de çok önemli olmasıdır.
Hamilelikte yüksek ateş nedenleri nelerdir?
İki grupta incelenirler:
1) Enfeksiyon nedeni ile ortaya çıkan yüksek ateşler:
Gebelikte en sık görülen enfeksiyonlar, gribal enfeksiyonlar, akut üst solunum yolu enfeksiyonları ve üriner (idrar yolları) enfeksiyonlarıdır.
2) Enfeksiyon dışı nedenlerle ortaya çıkan yüksek ateşler
Bu grupta da yüksek ısıya uzun süre maruz kalmak (hamam, sauna, güneş çarpması) ve alerjik reaksiyonlar ve gıda zehirlenmeleri sayılabilir.

YÜKSEK ATEŞİN HAMİLELİKTE ZARARLARI

Yüksek ateşin hamilelikteki olumsuz etkileri, ateş oluştuğundaki gebelik yaşı ve ateşin yükseklik derecesi ve süresi ile ilgilidir. Yüksek ateşin zararlı etkilerinin genellikle 39.derece ( C ) üzerinde ortaya çıktığı bilinmektedir.
1) İlk Üç Aydaki Zararlı Etkiler: İlk üç ay yüksek ateşin hamilelikte en tehlikeli olduğu ve en çok hasar oluşturduğu dönemdir. Bu dönemde organ oluşumları devam etmekte olduğundan ateşin olumsuz etkileri fazladır. Başlıca olumsuz etkiler:
 a) Düşük riskinin artması
b) Nöral Tüp Defektleri denen sinir sistemi oluşum kusurları: Sinir sistemi oluşumu 3-8 haftalar arasında tamamlanır. Bu süre içinde yüksek ateşe maruz kalan gebelerde sinir sisteminin açık kalması ve merkezi sinir sistemi kusurları 3 kat daha fazla oluşmaktadır.
 c) Baş gelişim anomalileri (Mikrosefali )
 d) Göz, damak, çene anomalileri
 e) Kalp kapak anomalileri, sol kalbin gelişme geriliği
 f) Kol ve bacak anomalileri
 g) Zeka geriliği
2) İkinci Üç Aydaki Zararlı Etkiler: Yüksek ateşin en az zarar verdiği gebelik dönemidir. Az sayıda erken doğum ve su kesesi erken açılması rapor edilmiştir.
3) Son Üç Aydaki Zararlı Etkiler: Bu dönemde yüksek ateşin en sık neden olduğu sorun su kesesi erken açılması ve bazı enfeksiyonların yol açtığı Korioamnionitis denen amnion suyunun iltihaplanması durumudur. Bu durum hem anne hem de bebek hayatını tehdit eden son derece ciddi bir hastalıktır. Yüksek ateş doğum ağrılarının erken başlamasına da sebep olmaktadır.

TEDAVİ VE KORUNMA
Hamilelikteki yüksek ateşin tedavisindeki asıl amaç ateşin düşürülmesi ile birlikte
ateşe neden olan faktörün ortadan kaldırılmasıdır. Ateş nedeni enfeksiyon ise bakteriolojik çalışmalarla (Kültür, antibiogram) etken mikroorganizma tespit edilip uygun ve gebeliğe zararsız antibiotiklerle (Ör:Penisilin ve ampisillin grubu gibi) enfeksion tedavi edilmelidir.
Ateşin düşürülmesi için ılık duşlar, soğuk kompresler ve Parasetamol grubu ateş düşürücü ilaçlar kullanılabilir.
Ateş nedeni enfeksiyon dışı faktörler ise bunlardan uzaklaşmak yeterlidir.( Sıcak ortamlardan uzaklaşmak, allerjik yiyecekleri tüketmemek gibi )
Korunma tedbirlerinin başında gebelerin enfeksiyon riskinden kaçınmaları gelmektedir. Özellikle hasta olan ortamlara girmemeleri, kalabalık yerlerde maske takmaları faydalı olmaktadır.
Vücut direncini artırmak için hamilelerin dengeli beslenmeleri, gerektiğinde multivitamin kullanmaları son derece önemlidir.
Hamilelerin ayrıca sıcak hamam, sauna, sıcak küvette banyo gibi ortamlardan kaçınmaları ve güneşte fazla kalmamaları gerekmektedir. Sıcak günlerde ve ortamlarda hamileler çok su içmelidirler.

11.20.2012

Erken ergenlik sebebi olabilir

Acıbadem Kadıköy Hastanesi çocuk ve ergen endokrinolojisi uzmanı Prof. Dr. Serap Semiz, erken ergenliğin çocuğun psikolojik sorunlar yaşamasının yanı sıra ileride kısa boylu kalmasına da neden olabildiğini bildirdi.

Prof. Dr. Semiz, yaptığı yazılı açıklamada, çocukların ergenlik başlama yaşının genellikle anne-babanın ergenlik yaşlarına paralellik gösterdiğini belirterek, ancak bazen çocukların erken dönemde ergenliğe girebildiklerini ve bu durumun hem ruhsal hem fiziksel sağlıklarını olumsuz yönde etkilediğini kaydetti.

"ÇOCUKLARINIZI DOĞAL YOLLARLA BESLEYİN"

Erken ergenliğin tek bir nedeni olmadığı için tamamen önlenmesinin mümkün olmadığını aktaran Semiz, ancak çocukların katkılı gıdalardan uzak tutulması, sağlıklı ve dengeli beslenmelerinin sağlanması, aktivitelerinin artırılması, spora yönlendirilmesi ve cinsel uyarılardan korunmasının önem taşıdığını kaydetti.

Semiz, “Aileler, çocuklarında erken ergenlik belirtileri fark ettiklerinde zaman kaybetmeden uzman bir hekime başvurmalıdır. Çünkü erken ergenlik, çocuğun psikolojik sorunlar yaşamasının yanı sıra ileride kısa boylu kalmasına da neden olabiliyor” uyarısında bulundu.

"KİMYASALLAR DA SEBEP OLABİLİR"

Erken ergenliğin, hormonlu yiyecekler ile plastik, deterjan, böcek ilaçları ve endüstriyel kimyasallar gibi dışarıdan alınan maddelerle ilişkili olabildiğini kaydeden Semiz, hızlı boy ve kilo artışı ile cinsiyet özelliklerinin belirginleşmesiyle erken ergen olan çocukların akranlarından farklılaşmasının çeşitli sorunlara yol açtığını vurguladı. Semiz, açıklamasında “Erken ergenlikte yaşanan bir başka önemli sorun ise boy kısalığı. Cinsiyet hormonlarının etkisiyle yaşıtlarından önce hızlı boy atan çocuğun kemiklerindeki büyüme kıkırdakları erken kapanacağı için büyümesi yaşıtlarından önce tamamlanıyor ve final boyu kısa kalıyor” görüşüne yer verdi.

Bu durumda ihtiyaç duyulursa hormon tedavisine başvurulabildiğine dikkati çeken Semiz, genellikle ailelerin çocuklarına hormon verilmesine dair endişeleri olduğunu, oysa bu tedavide kullanılan ilaçların kalıcı etkileri olmadığını belirtti.

Sezaryen yasası umarım işe yarar

Zekai Tahir Burak Kadın Sağlığı Eğitim ve Araştırma Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Doç. Dr. Ali Turhan Çağlar, tıbbi zorunluluk bulunması halinde doğumun sezaryenle yapılmasını düzenleyen kanun tasarısının yasalaşmasıyla ilgili, “Sezaryenin önüne geçmek için yasal tedbirler önemli, umarım işe yarar.

Ancak sadece yasalar yeterli değil, hekimler ve hastanın kendisi de sezaryenin azaltılmasında çok önemli rol oynuyor” dedi. Çağlar, “Riskli Gebeliklerde Doğum Zamanı Çalıştayı”na katılmak için geldiği Sivas'ta, sezaryenle doğumların son yıllarda bir çok ülkede arttığını söyledi.

Doğumların ABD'de yüzde 30, İskandinav ülkelerinde ise yüzde 20'sinin bu yöntemle yapıldığına dikkati çeken Çağlar, “Türkiye'de çok daha fazla. Yüzde 15-20'lerden son yıllarda yüzde 60'lara kadar çıktı. Hatta bazı özel hastanelerde bu rakam çok daha yüksek” diye konuştu.
Bir kere sezaryenle doğum yapınca diğer doğumların da aynı şekilde olacağını dile getiren Çağlar, “Anne adayı korkuyor ve bu yöntemin kolay olduğunu sanıyor. Doktorlar da anneyi buna yönlendiriyor. Vatandaşlarımız doktorlardan çok medyaya kulak veriyor. Bu nedenle medyaya da, sezaryenin zararlarının anlatılması noktasında önemli görev düşüyor” dedi.

RAHİM YIRTILMASI VAKALARI

Sezaryenli doğumlardaki artışla komplikasyonların da arttığını ifade eden Çağlar, daha önce görmedikleri komplikasyonlarla karşılaştıklarını, 5. kez sezaryene gelen anne adayları gördüklerini belirtti.

Doç. Dr. Çağlar, sezaryenli doğumlarda sık rastlanan vakaların başında rahim yırtılması geldiğini bildirerek, şunları kaydetti:
“Doğum başlamadan veya doğum sırasında sancılarla rahim yırtılıyor. Bu durumda hasta rahmini kaybediliyor. Hatta hasta ve bebek ölebiliyor. Bu çok önemli bir komplikasyon. Normal doğumda görülme oranı yüzde 1-,1.5 iken sezaryende 4-5 kat daha fazla. Yine en sık rastlanan komplikasyon bebeklerde solunum yolu rahatsızlıkları. Bebek ölümü, bebekte gelişme geriliği, beslenme bozukluğu ve astım da sıkça rastlanan komplikasyonlar arasında yer alıyor. Yine her sezaryenle doğumda bir öncekine göre riskler artıyor.”

Sezaryenle doğan bebeklerin en az ilkokul çağına kadar düzenli aralıklarla takip edilmesi gerektiğini vurgulayan Çağlar, tıbbi zorunluluk bulunması halinde doğumun sezaryenle yapılmasını düzenleyen kanun tasarısının yasalaşmasını önemsediklerini belirtti.
Yasayı değerlendiren Çağlar, “Sezaryenin önüne geçmek için yasal tedbirler önemli, umarım işe yarar. Ancak sadece yasalar yeterli değil, hekimler ve hastanın kendisi de sezaryenin azaltılmasında çok önemli rol oynuyor” dedi.

11.15.2012

ERKEN TEŞHİS İÇİN GEC KALIYOR


Dicle Üniversitesi (DÜ) Tıp Fakültesi Hastanesi Başhekimi Prof.Dr. Sait Alan, “Bölge halkı tedavisi zor olan kanser hastalığına karşı bilinçsiz olduğu için genelde son evrede bize başvuruyor” dedi.
 
 
Prof. Dr. Sait Alan, yaptığı açıklamada, Sağlık Bakanlığı verilerine göre, Türkiye'de yılda 120 bin, Diyarbakır'da ise 2 bin kişiye kanser tanısı konulduğunu söyledi.
 
Alan, tüm dünyada olduğu gibi Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde de kanserli hasta sayısının arttığına dikkati çekti. Prof.Dr. Alan, Onkoloji Hastanesindeki polikliniklere günde yaklaşık 100 hastanın başvuruda bulunduğunu belirtti.
 
Diyarbakır'da yılda 2 bin kişiye kanser tanısı konulduğunu bildiren Alan, “Bölge halkı tedavisi zor olan kanser hastalığına karşı bilinçsiz olduğu için genelde son evrede bize başvuruyor. Oysa kanser hastalığında erken teşhis ve tedavi önem arz ediyor” diye konuştu.
 
Prof.Dr. Alan, Onkoloji Hastanesinin tüm bölgenin ihtiyacına cevap verecek kapasitede olduğuna da işaret ederek, konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Hastanemizdeki yatak sayısına ilave olarak ayakta tedavi ünitelerini de hayata geçirdik. Günde 200 kanserli hastaya ayakta tedavi hizmeti veriyoruz. Hastalar ilk tedavilerinin ardından ayın belli günlerinde gelip ayakta ilaçlarını alarak tedavilerini sürdürüyor. Hastalarımız ilaçları için hazırladığımız modern ünitede televizyon seyrederek tedavilerini gerçekleştiriyor.”
 
Alan, hastanelerindeki doluluk oranının önceki yıllara göre yüzde 100'e ulaştığını söyledi. Hastanelerinde son bir yıl içerisinde 114'ü bölgede yapılamayan ameliyat olmak üzere toplam 4 bin 541 ameliyat yapıldığını belirten Alan, “Üniversite hastanesi hem bölgede hem de komşu ülkelerde tercih ediliyor” dedi.

STRES ARTTIKÇA, IBS ALEVLENİYOR


Kısa adı IBS olan irritabıl bağırsak sendromu zamane hastalıklarından biri. Çoğunluğu genç ve orta yaşta olan her yüz kişiden 20'si IBS nedeniyle sıkıntı yaşıyor. Kadınlarda erkeklere göre daha sık görülen hastalıklardan olan IBS hayati bir tehlike yaratmıyor ancak yaşam kalitesini bozuyor.
 
IBS şişkinlik, gaz ve dışkılama bozukluğu, karın bölgesinde huzursuzluk hissi ve karın ağrısı gibi belirtiler gösteriyor. Yeditepe Üniversitesi Hastanesi Gastroentereloji uzmanı Prof. Dr. Cengiz Pata, hastalığın kod adının "A.Ş.K." olduğunu söylüyor. Çünkü sendromu en iyi anlatan üç belirti, ağrı, şişkinlik, kabızlık, kısacası A.Ş.K.  
STRES ARTTIKÇA, IBS ALEVLENİYOR
"Psikiyatrik bir hastalık" değil. Fakat bazı psikolojik ve psikososyal faktörlerin tetikleyici olduğu düşünülüyor. Prof. Dr. Pata, "Günlük stres arttıkça, hastalık karşımıza daha sık çıkıyor. Bazen hastalar son derece keyifli oldukları, tatillerde dahi IBS'den çekebiliyor. Hastaların büyük çoğunluğu stresin belirtileri tetiklediğinden bahseder" diyor. Depresyon-anksiyete, somatoform bozukluk (fiziksel neden olmadan hastalık belirtileri ortaya çıkması), yaşam stresinin de etkili olduğu biliniyor. Ayrıca göç eden toplumlarda, fiziksel veya seksüel suistimale uğrayanlar da yine daha sık görülüyor. Yaşam boyu farklı zamanlarda etkili olan başka psikolojik stresler etkili olabiliyor. Eşle geçimsizlik, okulda veya işte sorun yaşamak gibi. Bunlar gerginlik, anksiyeteye yol açıyor.  
Prof. Dr. Pata, IBS'lilerin  beyindeki ağrı algılama merkezlerinin daha çok çalıştığını söylüyor. Ağrı eşikleri daha düşük. Ayrıca bu kişiler, bağırsaklardaki gaza daha hassas. Başkasında ağrı yapmayan gaz, bunlarda ciddi sıkıntı yaratıyor.  
Sorunun kadınlarda daha sık görülmesi iki nedene bağlanıyor. İlki kadınların ağrı algısı daha fazla. İkinci suçlu progesteron hormonu. Nitekim yumurtlama dönemlerinde kadınların IBS şikayetleri artıyor.
TEK İLAÇ YETMEYEBİLİR
Nedeni ve mekanizması tam olarak bilinmediği için çok etkili ve kesin tedavisi henüz bulunmuyor. Tedavide esas, kişiyi rahatsız eden bulguların kontrol altına alınması. Bunun için şikayetleri tetikleyen sebepler araştırılıp bunlardan uzak kalınması öneriliyor. Şikayetin türüne göre bağırsak spazm gidericiler, gaz azaltıcı ilaçlar, ağrı kesiciler, antidepresan tedaviler, dışkıyı yumuşatıcı ilaçlar ve yaşam tarzında yapılan değişiklikler kişiye özel olarak düzenlenen tedavide önemli bir yere sahip.

11.02.2012

Kansızlık göz ardı ediliyor

Kansızlık göz ardı ediliyor
kansizlik tedavisi
En fazla genç kadın ve çocuklarda demir eksikliği olarak görülen kansızlık, diğer hastalıklarla karıştırılması nedeniyle genellikle göz ardı ediliyor. 
Kandaki alyuvar veya alyuvarlara renk veren hemoglobin sayısındaki azalma, kansızlık olarak adlandırılıyor.
  
Hemoglobinin üretilmesinde gerekli olan demir, besinlerle yeterli miktarda alınmazsa hastalığın oluşmasına zemin hazırlıyor. 

Hemoglobin miktarı ne olmalı? 
"Hemoglobin miktarı erkeklerde 13 g/dL, kadınlarda 12 g/dL, altı ay ile altı yaş arası çocuklarda 11 g/dL nin, 6-14 yaşlarda 12 g/dL nin altındaysa kişi anemik kabul edilir. 
  
Beslenmenin yanı sıra kişide karaciğer, böbrek rahatsızlıkları ve kanser gibi ciddi hastalıklarda görülen iç kanama varsa demir eksikliği kansızlığın nedeni olabilir."
  
Kansızlığın belirtileri nelerdir?
  
"Halsizlik, yorgunluk, soluk bir cilt, asabiyet, uykusuzluk, konsantrasyon eksikliği, saç dökülmesi, tırnaklarda incelme görülebilir. 
  
Dünya nüfusunun yüzde 30'unda görülen kansızlık ileri derecelerde elde ve ayakta karıncalanma, depresyon, çarpıntı, kulak çınlaması gibi yakınmalara neden olur. 
  
Özellikle kış aylarında el ve ayaklarda üşüme ile kendini gösterir. Bu tip şikayeti olanlar en yakın bir zamanda hematoloğa başvurmalıdırlar.
  
Eğer kansızlık demir eksikliğinden oluşuyorsa ağız kenarlarında ve dilde yaralar, tırnaklarda çatlaklar, toprak, buz ve kirece karşı istek olabilir. 
  
Folik asit eksikliğinden kaynaklı ise depresyon, ishal, şiş bir dil olabilir. B-12 vitamini eksikliğinden oluşuyorsa da kilo kaybı, depresyon, hafif renk körlüğü, duyu kaybı ve kararmış bir cilt görülebilir."
  
Kansızlık nasıl tedavi edilir?

"Tedavide öncelikle kansızlığa sebep olan unsurları öğrenmek gerekir. Fazla adet kanaması veya hemoroid kanaması varsa tedavi edilmelidir."

Beslenmeye bağlı olan bir durumsa dikkat edilmesi gerekenler:

Kırmızı et, karaciğer, balık, yumurta sarısı,  kurubaklagiller, kuru üzüm, kuru incir, yeşil yapraklı sebzeler, ayçekirdeği, fıstık, ceviz, badem, soya fasülyesi demirden zengin yiyecekler tüketilmeli Demir emilimini artıran C vitamini alınmalı. Öğünlerde ana yemeklerin yanında domates, maydanoz, sivri biber, marul içeren limonlu salata tercih edilmeli İçinde bulunan laktik asit demirin vücutta depolanmasını kolaylaştırdığı için yoğurt tüketimi artırılmalı Demir emilimini azaltan besinler fazla tüketilmemeli. Çay, kahve, kola, sigara, alkol ve kepekli ekmek. Yemekten en az yarım saat sonra çay veya kahve tüketilmemeli Sebzelerin haşlama suyu atılmamalı Sebzeler mümkün olduğunca az suda veya düdüklü tencerede pişirilmeli 

Dyt. Özlem Sert Aydın
http://www.ozlemsert.com

10.30.2012

Çocukta Zeka Gelişiminde Beslenmenin Etkisi

Çocuklarda beyin gelişimi gebelik döneminde başlar ve 7 yaşa kadar şekillenir. Zekanın %70-80 lik bölümü bu yaş aralığında oluşur. Doğumdan sonraki dönemde genetik ve çevresel faktörler dışında beslenmenin etkisi büyüktür. Yapılan araştırmalar sosyo ekonomik seviyesi düşük, yetersiz beslenen çocukların zekalarının da düşük olduğunu göstermektedir. Bu geri dönüşü olmayan bir süreçtir, bu nedenle anne ve babalar çocuklarının beslenmesine dikkat etmelidirler.
 Anne sütü
Bebek doğar doğmaz ilk 6 ay sadece anne sütü ile beslenmelidir. Genel olarak anne sütü beyin gelişimi için ilk 6 ay için ideal bir besin kaynağıdır fakat 6 aydan sonra ek gıdalara başlanması gerekir. Anne sütü ile beslenen çocukların, mama ile beslenen çocuklara göre zeka seviyeleri daha yüksek olduğu bilinmektedir.
B vitamini
Beyin fonksiyonlarının düzenli çalışması ve öğrenme yeteneğinin gelişmesi için B vitamini içeren et, balık, süt-yoğurt, yumurta, soya fasulyesi, mercimek, yulaf, pirinç, yeşil yapraklı sebzeler yeterli miktarda tüketilmelidir.
Omega-3
Omega-3 yağ asidi zeka, hafıza gelişimi için özellikle 1 yaşa kadar mutlaka alınmalıdır. Bu dönemde bebeğin alabileceği en güzel omega-3 kaynağı ise anne sütüdür. Daha sonraki dönemlerde ise beslenmesinde haftada en az 2 kez balık tüketmelidir. Balığın yanı sıra ceviz, badem, kuru fasulye, soya fasulyesi, nohut, mısır, mısır unu, keten tohumu yağı, marul, lahana, brokoli ve yeşil yapraklı sebzelerde omega-3 ten zengin besinlerdir.
Demir
Demir eksikliğine bağlı kansızlık çocuklarda hem büyümeyi hem de zeka gelişimini önlemektedir. Çocuları demir eksikliğinden korumak için yine ilk 6 ay anne sütüyle beslenmesi gerekir. Yumurta sarısı, et, balık, ciğer, yeşil yapraklı sebzeler, fasulye, fındık ta bulunur.
İyot
İyot vücut tarafından çok az ihtiyaç duyulan ama yetersizliğinde büyüme ve gelişmeyi , beynin normal çalışmasını negatif etkileyen bir mineraldir. Çocuklarda zeka geriliğinin nedenlerinden biri de iyot yetersizliğidir. Yemeklere iyotlu tuz kullanımı bu durumu önleyecektir.
Fosfor
Vücuttaki bütün hücrelerde bulunan fosfor, kemik, diş, kalp ve böbrek fonksiyonlarının yanı sıra beyin gelişimi için oldukça önemlidir. Gebeliğin son 3 ayı ve doğumdan sonraki ilk 3 ayda etkisi büyüktür. Balık, süt ürünleri, et ve kurubaklagillerde bulunur.

Çinko
Proteinlerin enerjiye dönüştürülmesi için ve özellikle zihinsel gelişimde önemli yere sahiptir. Deniz ürünleri, et, karaciğer, fındık, ay çekirdeği, süt ve yumurtada bulunur.

Çocuğunuzun okul çağında öğrenme problemleri yaşamaması, yaşıtları ile ilişkilerinin sağlıklı olması, fizyolojik ve psikolojik gelişiminin tam olması için beyin gelişimi önemlidir. Beslenmelerine dikkat etmenin yanı sıra onlarla ilgilenmek, sevdiği şeyleri yaparken yanında olmak, oyun oynamak, gezmek, hatta beraber alışveriş yapmak bile bilişsel gelişimlerini daha sağlıklı kılacaktır.

Dyt. Özlem Sert Aydın
http://www.ozlemsert.com

Sealander ile tatilinizi keyifli hale getirin.

Alman firmanın yenilikçi tasarımı Sealander ile hem karada hem suda tatilinizi eğlenceli bir hale getirebilirsiniz. Bireysel eğlence için benzersiz ve esnek fırsatlar sunan  Sealander; suyu sevenler, balık tutmayı sevenler, özgürlükçü ruha sahip tatilciler için değişik bir alternatifi ayağınıza getiriyor.


Su geçirmez kasaya ile güvenli bir tatil olanağı sağlayan Sealender düşük emisyonlu bir motora sahip. Özel aküsü içeride de enerji olarak kullanılabilen aracın çatısı istenmesi durumunda açılabiliyor. 
Küçük alanlarda akılcı tasarımla dizayn edilen aracın koltukları güverteye dönüşebilmektedir.

İştah nasıl kontrol edilir?


ştah veya açlık hissini kontrol eden hipotalamus, kandaki glikoz düzeyi düştüğünde beyne uyarı göndererek yemek yenmesi gerektiğini hatırlatıyor.

Kadınlarda iştah özellikle hamilelik, menapoz, regl öncesi gibi vücutta hormonal değişimlerin olduğu dönemlerde artıyor.
 
Mevsimsel değişimler de kadınları özellikle karbonhidrat ağırlıklı bir beslenmeye yönlendirerek mutluluk hormonu olan serotoninin salgılanmasını sağlıyor.
Bilim adamları ise protein, hormon ve kimyasal maddelerin iştahı nasıl etkilediklerine dair araştırmalarını sürdüyor. Son 10 yılda bulunan hormonlar, 'ghrelin', 'leptin' ve 'obestatin'.
 
'Leptin' eksikliği iştahı artırırken obez kişilere enjekte edildiğinde zayıflatıcı etki yaratıyor.
 
Obez kişilerde yüksek seviyede bulunan 'leptin', vücutta direnç oluştuğu için görevini yapamaz ve iştah ve kilo artışına neden olur.
 
'Dopamin' hormonunun ise iştahı düzenleyici ve yemeklerden zevk alıcı bir etkisi bulunuyor. Bu hormon da obez kişilerde normal kilolulara göre daha az olduğu için yemek yeme isteğini artırıyor.
 
Kendini kontrol edemeden, tokluk hissini unutarak yemek ise bir hastalık olarak değerlendiriliyor. Bu kişilerin kimlik duygusu, duygulanım ve ilişkilerinde sürekli bir tutarsızlık oluşuyor.
 
Çaresizlik duygusunu yenmek için ise beden ağırlık ve biçimi ile yeme davranışları üzerinde aşırı bir denetim sağlanmaya çalışılıyor.
 


Bunu başaranlarda anoreksia nervoza, başaramayanlarda ise kontrolsüz yeme nöbetleri görülüyor.
 
İştahı bastırmak için ne yapılmalı?

Beyin 20 dakika sonra tokluk hissini algıladığı için yavaş yemek yenmeli. Yağlı, şekerli yiyecekler tercih edilmemeli. Diğer yiyeceklere göre daha çabuk tüketilir ve yağa dönüşürler. Az az sık sık yemek kan şekerini dengeler ve açlık hissini baskılar. Yemekten önce büyük bir bardak su içilmeli. Açlık hissedildiğinde iki bardak su içilmesi ve 10 dakika beklenmesi ile açlık hissi azalır. Yemek ve salatalarda elma sirkesi kullanılmalı Bol bol yeşil yapraklı sebzeler yenmeli. Kalorisi az olan sebze içeriğindeki posa ile tokluk hissini artırır. Yemek ve salatalarda iyotlu tuz kullanılmalı Protein insulin seviyesini azalttığı, insulin azalması da açlık hissini azalttığı için beslenme programında hem bitkisel kaynaklı (mercimek, nohut, kuru fasulye, barbunya) hem de hayvansal kaynaklı (kırmızı et, tavuk, balık, hindi, yumurta, yoğurt, süt, peynir) yiyecekler bulunmalı.



Dyt. Özlem Sert Aydın
http://www.ozlemsert.com

10.21.2012

Selülit oluşmaması için neler yapılmalı?

Hormonların düzensiz salgılandığı ergenlik, hamilelik ve menopoz sürecinde oluşan, kadınların 'korkulu rüyası' selülitin oluşmaması için kilonun korunması öneriliyor.


Selülit nedir?

"Selülit aslında bir hastalıktır, 'hidrolipodistrofi' olarak bilinir ve hormonların düzensiz salgılandığı ergenlik, hamilelik, menopoz sürecinde ya da tedavi amaçlı hormon kullanıldığında oluşmaktadır."

Erkeklerde de görülmesi mümkün mü?

"Günümüzde çoğu kadında görülmektedir, yapılan araştırmalara göre yaklaşık yüzde 90 oranında yüksek bir rakam karşımıza çıkıyor.

Sadece kilolu bayanlarda değil hormonal düzensizliği olan zayıf kişilerde de görülmesi mümkün. Erkeklerde selülit yine hormon düzensizliğinden dolayı çok az da olsa görülebiliyor." 

Peki nedenleri neler?

"Selülitte temelde dolaşım bozukluğu etken, kişinin düzensiz beslenmesi tabii ki etkiliyor ama metabolizması, genetik yapısı, hormonal düzensizlikler, karaciğer rahatsızlıkları, tiroid, hareketsizlik, kabızlık, alkol, sigara, asitli içecekler, hormon ilaçları da diğer faktörler.

Ama sigara cilt yapısını bozduğu ve damarları daralttığı için kullananlarda daha fazla görülebiliyor."

Beslenmenin selülit oluşumundaki etkisi nedir?

"Yağ hücreleri belli bir yaşa kadar çoğalmakta ve sonrasında beslenmeye bağlı olarak hacimsel değişikliğe uğramaktadır.

Yanlış bir beslenme tarzı olan 'fast-food' ağırlıklı beslenme ki bu yiyecekler arasında hamburger, pizza, asitli içecekler, alkol, aşırı tuzlu veya tatlı yiyecekler, hayvansal yağdan zengin besinler yağ hücrelerinin şişmesine, ödem oluşmasına ve ödem atılamazsa ise selülit oluşumuna neden olmaktadır.

Bunların yanı sıra az su içmek de bir diğer etken. Saf su vücuttaki ödemin, toksik maddelerin atılmasını sağlıyor."

Selülitin oluşmaması için nasıl bir beslenme uygulanmalı?

"Kişide selülit varsa dermatolog tarafından tespit edilen derecesine göre tedavisi yapılmalıdır. Oluşumun önlenmesi için:

Aşırı kilonun hormonları negatif etkilediği kesin bir gerçek bu nedenle kişinin ideal kilosunda olması önemli. Sık sık kilo alıp vermeler ise çok tehlikeli, hem metabolizma yavaşlıyor hem de ciltte sarkmalar görülebiliyor. Kilonun korunması gerekir. Ödem oluşumunu önleyen proteinden yeterli bir beslenme uygulanmalı. Alkol, asitli içecekler, tuzlu, tatlı ve yağlı yiyecekler, hamur işlerinden uzak durulmalı. Öğünlerde yeşil yapraklı sebzeler, maydanoz, dereotu, ıspanak, marul, brokoli, kabak, salatalık gibi sebzeler tüketilmeli. Potasyumdan zengin meyveler tüketilmeli, kayısı, portakal, kivi, böğürtlen, muz, kavun, karpuz gibi. Balıkta bulunan fosforun dokuları kuvvetlendirici özelliği olduğu için haftada iki kez tüketilmeli Antioksidan özellik gösteren vitamin ve minerallerden doktor kontrolünde destek alınmalı. A, C, E vitaminleri, çinko ve selenyum gibi. Vücudu toksinlerden arındırmak için günde 1.5-2 litre su içilmeli. Böbrekleri çalıştıran biki çaylarından destek alınmalı, ıhlamur, ısırgan gibi. Bağırsakların düzenli çalışması, toksik maddelerin vücuttan atılması için posadan zengin yiyecekler hergün tüketilmeli: Sebze, meyve, kurubaklagil ve tahıllar Hergün düzenli spor yapılmalı en azından yürüyüş yapılmalı."


Dyt. Özlem Sert Aydın
http://www.ozlemsert.com

Başlat butonu tarihe karışıyor

Windows 95'ten itibaren Windows’un bütün versiyonlarında karşımıza çıkan ‘Başlat’ (start) butonu tarihe karışacak. 
Microsoft tarafından piyasaya çıkarılan Windows işletim sistemleri dışında farklı bir işletim sistemi kullanmadıysanız başlat (start) butonu sizin bir parçanız olmuştur. Ancak çıkan son gelişmelere göre başlat butonunu son görebileceğimiz sürüm Windows 7 olacak. Son çıkan haberler doğrultusunda, yazılım ve bilişim devlerinden Microsoft yeni işletim sistemi Windows 8’de başlat butonu kullanmayacak.
İnternete sızan haberlere göre ekranın sol alt köşesi üzerinde faremizi hareket ettirdiğimizde bir buton çıkacağı veya aynı işlevin bize klavyemizdeki home tuşu ya da CTRL+ESC tuşlarına basmamız ile sağlanacağı söyleniyor. 
Scroll 

Windows XP kullananlar dikkat!

Windows XP'nin ölmesine kaç gün kaldı?

Microsoft, büyük umutlarla piyasaya çıkardığı, çok sevildikten sonra da kullanıcıları bir türlü vazgeçiremediği işletim sistemi Windows XP'yi bırakmaları için bir kez daha uyardı

Başlık biraz imalı olsa da Microsoft'un Windows XP'den desteğini çekmesiyle XP'nin artık ölü bir işletim sistemi olacağını söyleyebiliriz. Çalışmaya devam edecek olsa da yeni hiçbir destek gelmeyecek. Hatta yeni çıkacak programların XP uyumlu olup olmayacağı da merak konusu.

Microsoft'tan Stephen L Rose, Windows blogunda yaptığı açıklamada Microsoft'un Windows XP'den desteğini çekmesi için 800 günden az bir süre olduğunu belirtti. Kullanıcılardan, özellikle de işletmelerden bu süre içerisinde Windows 7'ye geçiş yapmalarını istedi. Microsoft, daha önce de Windows XP'den 8'e geçmek yerine önce Windows 7'ye geçilmesi gerektiğini, buradan yapılacak yükseltmenin daha uyumlu olacağını belirtmişti.
Windows XP şuan için en çok kullanılan işletim sistemi olsa da Windows 7 son sürat XP'ye yaklaşıyor. XP kullanıyorsanız yine de hatırlatalım, 800 gün 2 seneyi aşkın bir süre demek. Yani yeni bir işletim sistemine geçmek için 2 sene süreniz var.
Daha fazlası için ShiftDelete.Net sitesini ziyaret edebilirsiniz.

Yaşlanan cilt için maske tarifleri

Su, gıda ek olarak oldukça faydalı yiyecekler maalesef yaşlanmamak için yeterli değildir.  Ek olarak kahve, alkol, sigara çabuk yaşlanmanın başlıca faktörleri arasında yer alıyor. Ne yazık ki, bir metropolün kirlenmiş atmosferinden kaçış zor, ama onu yenmek mümkündür. Yaşlanma etkilerini azaltmak için maskeler kullanabilir, cildinizi şımartabilirsiniz.  Bu yazımızda yaşlanan ciltler için dört farklımaske tarifleri vereceğiz. Bu maskeleri her ayrı satırda belirtilen malzemeleri karıştırarak yapmalısınız. 15-20 dakika yüzünüzde tuttuğunuz maskeyi yıkarken önce sıcak, sonra soğuk suyla durulayın, ardından hafif bir nemlendirici kullanın. Malzemeler bir blender kullanarak kolaylık karıştırabilirsiniz. Sadece makyaj öncesi temizlenmiş yüze maske uygulayın.
• Malzemeler: 1 çay kaşığı bal, 1 yumurta sarısı, 1 çay kaşığı bitkisel veya zeytinyağı, 1 tatlı kaşığı limon suyu.
• Malzemeler:2 çay kaşığı keten tohumu yağı ,2 çay kaşığı süzme peynir , 1 tatlı kaşığı maydanoz suyu ya da yeşil çay güçlü olabilir, balık yağı, portakal kabuğu ya da limon, yarım kaşık olacak.
• Malzemeler: Yarım çay kaşığı taze portakal suyu  , yarım çay kaşığı bal, 1 yumurta sarısı, 1 çorba kaşığı bitkisel veya zeytinyağı.
• Malzemeler: 1 orta boy haşlanmış patates, patates sıcak olmalı, yarım kaşık  süt ve yumurta sarısı ,maskeyi ılık uygulamak cildi esnek bırakarak yumuşatır.


10.20.2012

Evde tırnak bakımı


Kadınlar için her zaman bakımlı görünmek önemlidir. Bunun için kusursuz bir cilt bakımı ve makyaj yetersiz kalabilir. Makyajına, kıyafetine son derece özen göstermiş bir kadın düşünün, ama elleri son derece bakımsız. Hiç hoş bir görüntü olmaz değil mi? Çıkmış ojeler, hepsi birbirinden farklı boylardaki tırnaklar tüm güzelliği siler götürür. Güzelliğinizin tam olması, ellerinizin bakımlı görünmesi için öncelikle tırnaklarınıza gereken özeni göstermelisiniz. Bunun için de illaki güzellik salonlarında maanikür yaptıracağım diye saatler harcamanıza gerek yok.
Tırnaklarınız çabuk kırılıyor ve bir türlü uzamıyorsa;
* Düzenli olarak Mineral ve protein alımya özen gösterin
* Tırmaklarınızı yemeyin. Bundan kurtulmak için acı oje sürebilirsiniz.
* Manikür yaparken sert törpü kullanımı veya fazla baskılı törpüleme yapmayın
* Törpüleme sırasında, tırnaklarınızı ileri geri törpülemeyin. Bu şekilde törpülerseniz tırnaklarınız tabakaya ayrılıp, çatallaşacak ve sizi rahatsız edecektir. Mümkünse tırnaklarını aynı yöne doğru törpüleyin.
* Törpüledikten sonra yumuşatmak için ellerinizi ılık ve kremli suda bekletin. Daha sonra yumuşayan etleri ya kesin ya da geriye doğru itin.
* Su tüketimine dikkat etmelisiniz. Özellikle yaz aylarında bolca su tüketmelisiniz.
* Ojenizi çok uzun süre tırnaklarınızda tutmayın. Nemlendirici özelliği olan aseton kullanın.
* Ev işi yaparken mutlaka eldiven kullanın.
* Tırnaklarınızı nemlendirici kremlerle beslemeyi ihmal etmeyin.
* Tırnaklarınızı kuvvetlendirmenin bir yolu da bir kaç dakika limonla ovmaktır. Böylece sararmaları önleyebilir tırnaklarınızın daha parlak görünmesini sağlayabilirsiniz.
Söylemesi bizden, uygulaması sizden... 

Gençlik iksirinin formülü


Herkes genç kalmanın formülü olsun ister. “Sağlık ve güzellik konularında E=mc2 gibi bir sonuç elde edemezsiniz ama yaklaşırsınız. Buna da içinizdeki çocuğu öldürmeyerek başlayabilirsiniz” diyen Dermatolog Dr. Yasemin Fatih Amato, genç kalmak için bazı önerilerde bulundu.
“Gençlik iksiri formülü nedir?” diye düşünürsek bunun cevabı; spor, düzenli ve sağlıklı beslenmedir. Özellikle spor sırasında mutluluk hormonu salınımı artar. Bazı araştırmalarda ise çikolata yenirken salgılanan hormon ile spor yapılırken ortaya çıkan hormonun aynı olduğu görülmüştür.
Spor yaptıktan sonra iyi bir uyku çekmenin de yaşlanmayı geciktirdiği görülmektedir. Düzenli bir uyku için erken kalkmak, gün içinde durmadan hareketli bir yaşam sürdürmek ve en önemlisi gece belli bir saatten sonra elektronik aletlerden uzak durmak gerekir.
Ayrıca içinizdeki çocuk, bol bol gülüp, hemen affetmeyi bilmeli. Yani sağlıklı kalabilmek için affetmeyi öğrenmeliyiz.
Genç kalmak için beslenmedeki püf noktalar
- Günlük 4- 5 porsiyon civarında meyve ve sebze tüketmeye çalışın. Taze tüketmenizi öneririz.
GENÇ VE SAĞLIKLI KALMAK İSTİYORSANIZ SEBZE TABAĞINDAN OLUŞAN BU TARİF TAM SİZE GÖRE!
- Yemeklerinizdeki yağ miktarını düşürün, bir avucu geçmeyecek şekilde badem, ceviz ve fındık tüketebilirsiniz.
- Günde 2-3 litre su tüketmeye çalışın.
- Haftanın 3 günü balık yemeye gayret edin.
- Tahıl ürünlerinin doğala en yakın olanını tüketin, rafine gıdalardan uzak durun.
Genç kalabilmenin sırrı bu organlara iyi bakmaktan geçiyor:
Kalp: Aşk ile seks gençliğin iksiridir. Sağlıklı beslenmenin dışında düzenli bir cinsel hayat kalp sağlınız için gereklidir. Aynı şekilde günde 1 kadeh içilen kırmızı şarap da damarlarınız için önemlidir. Aşk ve seks stresin olumsuz etkilerini sıfırlar. Çağımızın hastalığını tanımlarken stresi hep anlatıyoruz. Stres kanın pıhtılaşmasına, dolayısıyla da kalp krizine yol açan adrenalin hormonunun yüksek seviyede salgılanmasını sağlar. Bu yüzden mutlu çiftler az stresli uzun ömürlü olurlar.
Kemikler: Spor yaparken kuvvetlendirici egzersizler iskeleti güçlendirir. Çünkü kemiklerimiz 40’lı yaşlardan itibaren her yıl yüzde 1, menopoz ile yüzde 6’lar civarında azalır. Erken önlem ileride kemiklerimizin sağlamlığı için önemlidir.
Dizler: Vücudumuzdaki en hareketli bölgemizdir. Neredeyse onlar kadar fazla çalışan bir organ yoktur. Yaşlandığınızda bile merdivenleri rahat çıkmak istiyorsanız şimdiden onlara özen göstermelisiniz. Hareketsiz kalmak dizlerimizi dinlendirmez aksine daha fazla yorar.
Omurga: Bel ağrısını çekmeyen insan nerdeyse yok gibidir. Zaten yapılan araştırmalarda insanların yüzde 80’nin hayatları boyunca en az bir kez bu ağrıyı çektiğidir. Bu ağrıların çoğunluğu zamanla geçse bile sorunlarla uğraşmamız uzun sürebiliyor. Böyle durumda olan kişiler için pilates birebirdir.
Böbrekler: Bitkisel ürünler vücudumuzda detoks etkisi yaratır. Özellikle böbrekler vücudumuzun arıtma tesisleridir. Üre ve atıkları kandan süzerek, idrar ile birlikte vücut dışına atılmasını sağlarlar.
Karaciğer: Yağ, protein ve şeker metabolizmasını düzenlemek, kandaki şeker miktarını ayarlamak, vücuda su üretmek ve daha pek çok görevini yerine getirebilmek için karaciğer 24 saat boyunca durmadan çalışır. Bu sistem aksamaya başladığı andan itibaren iltihaplanma ve siroz gibi rahatsızlıklar meydana gelir.
Genç kalmanın sırrı vücuda spor ve sağlıklı beslenme ile bakmaktır. Bunun dışında büyük bir kısmı psikolojiktir. Psikolojik olarak genç kalabilmek çocuk ruhunuzu kaybetmemekten geçiyor.  

Ağız kokusu yapan gıdalar...

Dt. Aslı Tapan, Ramazan’da ağız kokusunu artıran 10 önemli hatayı sıraladı.
 Oruçla geçen süre içerisinde sıvı ve gıda eksikliği nedeniyle ağız kokusu kaçınılmaz hale gelebiliyor. Dişlerin gün boyu fırçalanamaması, diş üzerindeki bir takım bakterilerin zaman içerisinde istenmeyen kokuları ortaya çıkarmasına neden oluyor. Memorial Suadiye Tıp Merkezi Ağız ve Diş Hastalıkları Bölümü’nden Dt. Aslı Tapan, Ramazan’da ağız kokusunun en önemli nedenlerinden birinin yanlış beslenme alışkanlıkları olduğunu belirterek, ağız kokusunu artıran 10 önemli hatayı sıraladı.
1. Sarımsak ve soğanı çiğ yemek   
Sarımsak yiyen bir insanın kanına geçen uçucu aromatik bileşikler dışarı atılır. Kan gazlarının akciğerden atılımının sebep olduğu bu koku, hastalık değildir; ancak çevreye rahatsızlık verir. Özellikle Ramazan’da ortaya çıkan bu kokuyu önlemek için; sarımsak, soğan ve baharattan kaçınmak gerekir. Mutlaka tüketilecekse, sarımsak ve soğanın pişirilerek tüketilmesi tercih edilmelidir. 

2. Süt ürünlerini fazla tüketmek  
Süt ürünleri çoğunlukla kötü sindirildiklerinden Ramazan’da ağız kokusu problemlerine neden olabilir. Yumurta ve peynir gibi besinler ağız kokusunu artırır. Tuzlu suyla ağzı çalkalamak, yeşil çay, her türlü çerez (ceviz, fıstık vb.), su içeriği bol sebzeler (domates, kereviz, pırasa) ve meyvelerden özellikle elma, ağız kokusunu engelleyici özellikleri nedeniyle tüketilmelidir. 

3. Şeker ve baharatlı gıdalar yemek  
Ramazan boyunca şekerli, yağlı ve baharatlı gıdaların tüketimi minimuma indirilmelidir. Çünkü bu besinler, terleme ve nefes yoluyla dışarı atıldığından, kötü ağız kokusu sebebidir. Kek, bisküvi, çikolata çok fazla yağ, şeker ve beyaz un içeren tatlı ve gıdalardan (rafine karbonhidrat) kaçınılmalıdır. Bu tür gıdaların tüketimi, gün içi ağız ve diş bakımı yapılamayacağından, dişlerde çürüğe neden olur. 

4. Bilinçsiz diyet ve zayıflama ilaçları 
Ramazan’ın diyet mevsiminde yaşanması ve oruç tutarken de düşük karbonhidratlarla yapılan diyetler, kötü nefes kokusuna neden olur. Vücut diyette enerji kaynağı olarak keton cismi üretir ve kullanır. Keton nefesle dışarı atılır ve kötü bir kokuya neden olur. Diyette vücudun ihtiyaç duyduğu vitamin ve mineraller de eksik alınır. Özellikle; folik asit, B vitamini, C vitamini, protein ve kalsiyumun diş ve diş eti sağlığı için önemi bilinmeli, bilinçsiz diyetlerden uzak durulmalıdır. Zayıflatıcı ilaçlar da ağızdaki tükürük miktarını azalttığı için ağız kuruluğu ve ağız kokusuna neden olur. 

5. Enerji içecekleri tüketmek 
Bu içeceklerin uzun süre kullanımı, diş minesinde kayıplara neden olur. İçeriğindeki asit oranına bağlı olarak dişin sert dokusunu aşındırır. Yüksek orandaki şeker de diş çürüklerini artırır. Bu da ağız hijyeninin bozulmasına ve ağız kokusuna neden olur. Bu içeceklerin sık tüketimi halinde pipet tercih edilmeli ve arkasından su içilmelidir. 

6. Sigara içmek 
Sigara, ağız hijyenini bozma özelliğinin yanı sıra diş eti hastalıklarına zemin hazırlayan bir faktördür. Sigara içen kişilerin Ramazan’ı fırsat bilerek bu alışkanlıklardan vazgeçmeleri gerekir. Ancak sigara kullanılmaya devam edilecekse, Ramazan’da ağız kokusuna neden olmaması için dikkatli diş fırçalamaya özen gösterilmeli ve ağız gargarası kullanılmalıdır.  

7. Çay, kahve ve kola tüketimi 
İftar ve sahurda bol miktarda su içilmesi, kafeinli içeceklerden kaçınılması ağız hijyeni açısından çok önemlidir. Çünkü Ramazan’da çay, kahve, kola gibi içeceklerin tüketimi, vücuttaki su kaybını artırır, ağızda kuruluğa neden olur. Ağız kuruması ve tükürük salgılanamaması da ağız kokusuna yol açar. Asitli içecek tüketimi sınırlandırılmalı veya arkasından ağız suyla çalkalanmalı. Ramazan’da asitli içecek tüketimi sınırlandırılmalı, içildikten sonra da ağız suyla çalkalanmalıdır. 

8. Lokmaları az çiğnemek 
Gıda artıklarının ağız içinde girinti ve çıkıntılara yerleşmesi, dişlerin arasında kalması, oksijensiz ortamda yaşamayı seven bir takım bakterilerin ağız içinde birikmesine ve ağız kokusuna neden olur. İftar ve sahurda lokmaların çok çiğnenmesi, tükürük salgısının yiyeceklerle karışmasına ve ağızda yemek parçasının kalmasını önlemeye yardımcı olur. Lokmalarınızı çok çiğneyin. 

9. Et ve şarküteri ürünlerini bolca yemek   
Kırmızı et, Ramazan ayında en çok tüketilen besinler arasında yer alır. Etin vücuttan atılımı, 48 saat içinde gerçekleştiği için, ağızda kötü kokuya neden olan besinler arasındadır. Pastırma başta olmak üzere; salam, sucuk ve sosis gibi şarküterinin tüketimin de sıcak Ramazan günlerinde sınırlandırılması gerekir. Bu tür baharatlı yiyecekler vücut tarafından geç atılır ve ağız kokusuna neden olur. 

10. Sahurdan sonra dişleri fırçalamamak 
Sahurdan sonra dişlerin fırçalanması, gün boyu ağız sağlığını korumak açısından çok önemlidir. Sahurda dişlerin fırçalanmaması, bakterilerin ağızda kolayca üremesine ve asitlenme ile birlikte çürük oluşumuna neden olur. Gün boyu ağız kokusuna neden olabilecek bu durumdan, sahurdan sonra dişlerin fırçalanması ve alkolsüz ağız gargarası kullanımı ile kurtulmak mümkündür. Diş ipi de yardımcı ürün olarak oldukça etkin bir temizlik sağlar.

10.19.2012

Selülitlerden Yaz Detoksu İle Kurtulun!

Yaz Detoksu ile hem sağlığınıza kavuşmak hem de selülitlerinizden kurtulmak istiyorsanız, işte yapmanız gerekenler...
Detoksun kelime anlamı, vücutta biriken toksik maddelerin atılması ve uzaklaştırılmasıdır. Ancak son zamanlarda sıkça duyduğumuz detoks serüvenleri ise bağırsakları boşaltmaktan ileriye gidememekte, ve hatta sağlığımızı tehdit eder boyutlara ulaşabilmektedir.
İdeal yaz detoksu ne olmalı nasıl olmalı ki sağlığımızı korusun ve geliştirsin? En gerçekçi ve yararlı detoks; sağlıklı beslenme, hareketli yaşam ve bol su tüketimi üçlüsü ile her gün adım adım yenilenmektir. Yaz mevsimini normal doğasında yaşarken, spor ve beslenme alışkanlıklarında yapacağımız küçük takviyelerle, her gün adım adım ilerleyerek yaz detoksu adı altında vücudumuzu yaz mevsimine uyarlamış ve sarsmamış aksine canlandırmış oluruz.
Yaz Detoksunun Adımları
1- Bol bol dinlenin, düzenli uyuyun uykunuzu tam alın.
2- Gün içinde mümkün olduğunca temiz ve açık havada bulunun, olabilecek maksimum ölçüde hareket edin.
3- Bol bol su için. Günde en az 2-3 litre su tüketin. Bol su içmek detoksun vazgeçilmezidir. Su içmeye özen gösterin. Hassas su dengesini bozmamak için susamadan su içme alışkanlığı kazanının.
4- Her içecek su değildir! Ayran ve taze sıkılmış meyve suları, su yerine kabul edilebilecek vücudunuzun su oranına destek sağlayacak içeceklerdir. Ayrıca sebze ve meyvelerin yapısındaki su da su ihtiyacını karşılamak da katkı sağlar. Ancak, çay, kahve, asitli içecekler ve alkollü içecekler sıvı ihtiyacını karşılamaz. Aksine vücuttan su atımını arttırır. Bu nedenle bu tür içeceklerin tüketiminde aşırıya kaçılmayın. Susuzluk hissedildiğinde ilk seçenek her zaman için su olmalıdır.
5- Gün içinde 10 – 15 dakika direk güneş ışığı görüp D vitamini eksikliğine meydan vermeyin.
6- Sağlıklı yeterli ve dengeli beslenin. En önemli öğün kahvaltıdır. Kahvaltı öğünü vücudumuzun çalışmaya başlaması ve gece boyunca azalan kan şekerinin dengelenmesi açısından oldukça önemlidir. Günde 6-8 öğün beslenin ve gün içinde dört saatten uzun aç kalmayın ki metabolizmanız yavaşlamasın.
7- Sağlıklı yiyecekler tüketin. Beslenmenizde; dört ana besin grubu olan et ve çeşitleri, süt ve ürünleri, sebze-meyveler ve tahıl ürünleri her öğünde ihtiyacınızı karşılayacak miktarlarda olsun. Et grubundan kırmızı et, tavuk, hindi ve balık; süt grubundan süt, yoğurt, ayran ve cacık, tahıl ürünlerinden tam buğday ekmeği, tam çavdar ekmeği, bulgur, yulaf, kabuklu pirinç, patates; mevsim sebzelerinden lahana, brokoli, karnabahar, kereviz ve meyvelerden muz, elma, mandalina ve kivi sofranızda mutlaka bulunsun.
8- Yeterli ve kaliteli protein alın. Vücuda gerekli olan azotun ve aminoasitlerin karşılanması için beslenme programınızda proteinin yeterli miktarda yer alması gerekir. Yetersiz veya fazla miktarda protein almak sağlığınızı olumsuz etkiler. Proteinin yetersiz alınması protein depolarınızın yıkılmasına sebep olur. Gereğinden fazla protein alımı ise böbreklerinizi zorlar ve bazı sağlık sorunlarına neden olabilir. Protein ihtiyacınızı sadece bitkisel protein kaynaklarından karşılamayın, kaliteli protein kaynakları olan hayvansal ürünlere de beslenmenizde yeteri kadar yer verin. Günlük protein ihtiyacının karşılanması için günde 2–4 porsiyon et ve et ürünleri, 3–4 porsiyon süt ve süt ürünlerinin beslenmenizde yer alması yeterlidir.
9- Beslenmemiz yeterli ölçüde ve kalitede karbonhidrat içersin. Karbonhidratlar, protein koruyucu özellikleri ve vücutta elzem bazı öğelerin sentezinde kullanıldıklarından dolayı dengeli tüketilmesi gereken besin öğelerindendir. Besin kalitesi düşük olan basit karbonhidratlar yerine kompleks karbonhidratlar tercih edilmelidir.
10-Akıllı yağlar kullanın. Gün boyunca yemekler, salatalar ve besinlerin içerisinde yer alan doğal yağlar ile karşılanan yağ ihtiyacı değişik yağ çeşitlerinden dengeli olarak karşılanmalıdır. Doymuş yağ gereksinimini, etler ve sütlerin içerisinde yer alan doymuş yağ asitleri ile karşılayabilir. Doymamış yağ asitleri tekli doymamış yağ asitleri olan omega-9 ve çoklu doymamış yağ asitleri olan omega-3 ve omega-6 yağ asitleri dengeli bir biçimde almak için haftada 2–3 kez balık tüketmek, yemeklerde ayçiçeği veya mısırözü yağı kullanmak ve salatalara zeytinyağı eklemek yeterli olacaktır. Yanmış yağlardan uzak durulmalı ve yiyecekler ızgara, haşlama ve fırında gibi sağlıklı pişirme yöntemleri ile pişirilmelidir.
11-Pozitif olmalı, stresten uzak durmalı
12-Alkolü mümkün olan en az düzeyde kullanmalısınız. Alkol, vitamin ve minerallerin vücutta etkin olarak kullanılamamasına neden olmakla birlikte, ödem yapar ve vücudunuzu yorar.
13-Sigara kullanmamalı ve sigara içilen yerlerde bulunmayınız.
Yaz detoksunun en büyük faydası selülitleri hayatımızdan uzaklaştımasıdır.
Selülitler her mevsimde, özellikle yaz aylarında kadınların kâbusu haline gelir. Deri altında yer alan yağ dokularının su ve tuz tutarak şişmesi ve şekillerinin bozulması ile oluşan selülitin önüne, doğru yaşam tarzı ile geçilebilir. Selülit oluşumunun engellenmesinde en önemli kural yeterli miktarda su içilmesidir. Yeterli miktarda su içerek, vücutta düzgün dolaşım sağlamak mümkündür. Aşırı miktarda tüketilen çay, kahve ve kolalı içecekler içerdikleri kafein nedeni ile selülite neden olabilirler. Gereğinden fazla tuz tüketimi de aynı şekilde selülite davetiye çıkarır. Boş kalori olan ve besin kalitesi düşük beyaz şeker tüketimi hem şişmanlamaya hem de selülite neden olur.
Bu nedenle günlük tüketilen şeker miktarı azaltılmalıdır. Selülitlerden korunmak için mutfakta kullandığımız pişirme yöntemlerini de doğru seçmemiz gerekir. Kızartma ve kavurma gibi yanmış yağ içeren besinler selülit oluşumunu kolaylaştırır. Bu pişirme yöntemleri yerine ızgara, haşlama ve fırında pişirme tercih edilmelidir. Fazla alkol tüketimi, dolaşımda bozulmalara neden olarak selülit oluşumunu destekler. Bu nedenle bayanların haftada maksimum 3 gün ve günde 1-2 kadehten fazla alkol almamaları gerekir. Genel sağlığın baş düşmanı ve selülitlerin dostu sigaradan da uzaklaşmak doğru bir tercihtir. Selülitle mücadelede en büyük yardımcımız sa egzersizdir. Düzenli egzersiz veya haftada üç kez yapılacak orta tempolu yürüyüşler selülitleri hayatınızdan uzak tutar.
kaynak:Dr. Hastane.Com.Tr Doktoru Hastane.com.tr
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Sayfamızı Beğenmenizle
Mutluluk Duyarız