Pages

Subscribe:

10.30.2012

Çocukta Zeka Gelişiminde Beslenmenin Etkisi

Çocuklarda beyin gelişimi gebelik döneminde başlar ve 7 yaşa kadar şekillenir. Zekanın %70-80 lik bölümü bu yaş aralığında oluşur. Doğumdan sonraki dönemde genetik ve çevresel faktörler dışında beslenmenin etkisi büyüktür. Yapılan araştırmalar sosyo ekonomik seviyesi düşük, yetersiz beslenen çocukların zekalarının da düşük olduğunu göstermektedir. Bu geri dönüşü olmayan bir süreçtir, bu nedenle anne ve babalar çocuklarının beslenmesine dikkat etmelidirler.
 Anne sütü
Bebek doğar doğmaz ilk 6 ay sadece anne sütü ile beslenmelidir. Genel olarak anne sütü beyin gelişimi için ilk 6 ay için ideal bir besin kaynağıdır fakat 6 aydan sonra ek gıdalara başlanması gerekir. Anne sütü ile beslenen çocukların, mama ile beslenen çocuklara göre zeka seviyeleri daha yüksek olduğu bilinmektedir.
B vitamini
Beyin fonksiyonlarının düzenli çalışması ve öğrenme yeteneğinin gelişmesi için B vitamini içeren et, balık, süt-yoğurt, yumurta, soya fasulyesi, mercimek, yulaf, pirinç, yeşil yapraklı sebzeler yeterli miktarda tüketilmelidir.
Omega-3
Omega-3 yağ asidi zeka, hafıza gelişimi için özellikle 1 yaşa kadar mutlaka alınmalıdır. Bu dönemde bebeğin alabileceği en güzel omega-3 kaynağı ise anne sütüdür. Daha sonraki dönemlerde ise beslenmesinde haftada en az 2 kez balık tüketmelidir. Balığın yanı sıra ceviz, badem, kuru fasulye, soya fasulyesi, nohut, mısır, mısır unu, keten tohumu yağı, marul, lahana, brokoli ve yeşil yapraklı sebzelerde omega-3 ten zengin besinlerdir.
Demir
Demir eksikliğine bağlı kansızlık çocuklarda hem büyümeyi hem de zeka gelişimini önlemektedir. Çocuları demir eksikliğinden korumak için yine ilk 6 ay anne sütüyle beslenmesi gerekir. Yumurta sarısı, et, balık, ciğer, yeşil yapraklı sebzeler, fasulye, fındık ta bulunur.
İyot
İyot vücut tarafından çok az ihtiyaç duyulan ama yetersizliğinde büyüme ve gelişmeyi , beynin normal çalışmasını negatif etkileyen bir mineraldir. Çocuklarda zeka geriliğinin nedenlerinden biri de iyot yetersizliğidir. Yemeklere iyotlu tuz kullanımı bu durumu önleyecektir.
Fosfor
Vücuttaki bütün hücrelerde bulunan fosfor, kemik, diş, kalp ve böbrek fonksiyonlarının yanı sıra beyin gelişimi için oldukça önemlidir. Gebeliğin son 3 ayı ve doğumdan sonraki ilk 3 ayda etkisi büyüktür. Balık, süt ürünleri, et ve kurubaklagillerde bulunur.

Çinko
Proteinlerin enerjiye dönüştürülmesi için ve özellikle zihinsel gelişimde önemli yere sahiptir. Deniz ürünleri, et, karaciğer, fındık, ay çekirdeği, süt ve yumurtada bulunur.

Çocuğunuzun okul çağında öğrenme problemleri yaşamaması, yaşıtları ile ilişkilerinin sağlıklı olması, fizyolojik ve psikolojik gelişiminin tam olması için beyin gelişimi önemlidir. Beslenmelerine dikkat etmenin yanı sıra onlarla ilgilenmek, sevdiği şeyleri yaparken yanında olmak, oyun oynamak, gezmek, hatta beraber alışveriş yapmak bile bilişsel gelişimlerini daha sağlıklı kılacaktır.

Dyt. Özlem Sert Aydın
http://www.ozlemsert.com

Sealander ile tatilinizi keyifli hale getirin.

Alman firmanın yenilikçi tasarımı Sealander ile hem karada hem suda tatilinizi eğlenceli bir hale getirebilirsiniz. Bireysel eğlence için benzersiz ve esnek fırsatlar sunan  Sealander; suyu sevenler, balık tutmayı sevenler, özgürlükçü ruha sahip tatilciler için değişik bir alternatifi ayağınıza getiriyor.


Su geçirmez kasaya ile güvenli bir tatil olanağı sağlayan Sealender düşük emisyonlu bir motora sahip. Özel aküsü içeride de enerji olarak kullanılabilen aracın çatısı istenmesi durumunda açılabiliyor. 
Küçük alanlarda akılcı tasarımla dizayn edilen aracın koltukları güverteye dönüşebilmektedir.

İştah nasıl kontrol edilir?


ştah veya açlık hissini kontrol eden hipotalamus, kandaki glikoz düzeyi düştüğünde beyne uyarı göndererek yemek yenmesi gerektiğini hatırlatıyor.

Kadınlarda iştah özellikle hamilelik, menapoz, regl öncesi gibi vücutta hormonal değişimlerin olduğu dönemlerde artıyor.
 
Mevsimsel değişimler de kadınları özellikle karbonhidrat ağırlıklı bir beslenmeye yönlendirerek mutluluk hormonu olan serotoninin salgılanmasını sağlıyor.
Bilim adamları ise protein, hormon ve kimyasal maddelerin iştahı nasıl etkilediklerine dair araştırmalarını sürdüyor. Son 10 yılda bulunan hormonlar, 'ghrelin', 'leptin' ve 'obestatin'.
 
'Leptin' eksikliği iştahı artırırken obez kişilere enjekte edildiğinde zayıflatıcı etki yaratıyor.
 
Obez kişilerde yüksek seviyede bulunan 'leptin', vücutta direnç oluştuğu için görevini yapamaz ve iştah ve kilo artışına neden olur.
 
'Dopamin' hormonunun ise iştahı düzenleyici ve yemeklerden zevk alıcı bir etkisi bulunuyor. Bu hormon da obez kişilerde normal kilolulara göre daha az olduğu için yemek yeme isteğini artırıyor.
 
Kendini kontrol edemeden, tokluk hissini unutarak yemek ise bir hastalık olarak değerlendiriliyor. Bu kişilerin kimlik duygusu, duygulanım ve ilişkilerinde sürekli bir tutarsızlık oluşuyor.
 
Çaresizlik duygusunu yenmek için ise beden ağırlık ve biçimi ile yeme davranışları üzerinde aşırı bir denetim sağlanmaya çalışılıyor.
 


Bunu başaranlarda anoreksia nervoza, başaramayanlarda ise kontrolsüz yeme nöbetleri görülüyor.
 
İştahı bastırmak için ne yapılmalı?

Beyin 20 dakika sonra tokluk hissini algıladığı için yavaş yemek yenmeli. Yağlı, şekerli yiyecekler tercih edilmemeli. Diğer yiyeceklere göre daha çabuk tüketilir ve yağa dönüşürler. Az az sık sık yemek kan şekerini dengeler ve açlık hissini baskılar. Yemekten önce büyük bir bardak su içilmeli. Açlık hissedildiğinde iki bardak su içilmesi ve 10 dakika beklenmesi ile açlık hissi azalır. Yemek ve salatalarda elma sirkesi kullanılmalı Bol bol yeşil yapraklı sebzeler yenmeli. Kalorisi az olan sebze içeriğindeki posa ile tokluk hissini artırır. Yemek ve salatalarda iyotlu tuz kullanılmalı Protein insulin seviyesini azalttığı, insulin azalması da açlık hissini azalttığı için beslenme programında hem bitkisel kaynaklı (mercimek, nohut, kuru fasulye, barbunya) hem de hayvansal kaynaklı (kırmızı et, tavuk, balık, hindi, yumurta, yoğurt, süt, peynir) yiyecekler bulunmalı.



Dyt. Özlem Sert Aydın
http://www.ozlemsert.com

10.21.2012

Selülit oluşmaması için neler yapılmalı?

Hormonların düzensiz salgılandığı ergenlik, hamilelik ve menopoz sürecinde oluşan, kadınların 'korkulu rüyası' selülitin oluşmaması için kilonun korunması öneriliyor.


Selülit nedir?

"Selülit aslında bir hastalıktır, 'hidrolipodistrofi' olarak bilinir ve hormonların düzensiz salgılandığı ergenlik, hamilelik, menopoz sürecinde ya da tedavi amaçlı hormon kullanıldığında oluşmaktadır."

Erkeklerde de görülmesi mümkün mü?

"Günümüzde çoğu kadında görülmektedir, yapılan araştırmalara göre yaklaşık yüzde 90 oranında yüksek bir rakam karşımıza çıkıyor.

Sadece kilolu bayanlarda değil hormonal düzensizliği olan zayıf kişilerde de görülmesi mümkün. Erkeklerde selülit yine hormon düzensizliğinden dolayı çok az da olsa görülebiliyor." 

Peki nedenleri neler?

"Selülitte temelde dolaşım bozukluğu etken, kişinin düzensiz beslenmesi tabii ki etkiliyor ama metabolizması, genetik yapısı, hormonal düzensizlikler, karaciğer rahatsızlıkları, tiroid, hareketsizlik, kabızlık, alkol, sigara, asitli içecekler, hormon ilaçları da diğer faktörler.

Ama sigara cilt yapısını bozduğu ve damarları daralttığı için kullananlarda daha fazla görülebiliyor."

Beslenmenin selülit oluşumundaki etkisi nedir?

"Yağ hücreleri belli bir yaşa kadar çoğalmakta ve sonrasında beslenmeye bağlı olarak hacimsel değişikliğe uğramaktadır.

Yanlış bir beslenme tarzı olan 'fast-food' ağırlıklı beslenme ki bu yiyecekler arasında hamburger, pizza, asitli içecekler, alkol, aşırı tuzlu veya tatlı yiyecekler, hayvansal yağdan zengin besinler yağ hücrelerinin şişmesine, ödem oluşmasına ve ödem atılamazsa ise selülit oluşumuna neden olmaktadır.

Bunların yanı sıra az su içmek de bir diğer etken. Saf su vücuttaki ödemin, toksik maddelerin atılmasını sağlıyor."

Selülitin oluşmaması için nasıl bir beslenme uygulanmalı?

"Kişide selülit varsa dermatolog tarafından tespit edilen derecesine göre tedavisi yapılmalıdır. Oluşumun önlenmesi için:

Aşırı kilonun hormonları negatif etkilediği kesin bir gerçek bu nedenle kişinin ideal kilosunda olması önemli. Sık sık kilo alıp vermeler ise çok tehlikeli, hem metabolizma yavaşlıyor hem de ciltte sarkmalar görülebiliyor. Kilonun korunması gerekir. Ödem oluşumunu önleyen proteinden yeterli bir beslenme uygulanmalı. Alkol, asitli içecekler, tuzlu, tatlı ve yağlı yiyecekler, hamur işlerinden uzak durulmalı. Öğünlerde yeşil yapraklı sebzeler, maydanoz, dereotu, ıspanak, marul, brokoli, kabak, salatalık gibi sebzeler tüketilmeli. Potasyumdan zengin meyveler tüketilmeli, kayısı, portakal, kivi, böğürtlen, muz, kavun, karpuz gibi. Balıkta bulunan fosforun dokuları kuvvetlendirici özelliği olduğu için haftada iki kez tüketilmeli Antioksidan özellik gösteren vitamin ve minerallerden doktor kontrolünde destek alınmalı. A, C, E vitaminleri, çinko ve selenyum gibi. Vücudu toksinlerden arındırmak için günde 1.5-2 litre su içilmeli. Böbrekleri çalıştıran biki çaylarından destek alınmalı, ıhlamur, ısırgan gibi. Bağırsakların düzenli çalışması, toksik maddelerin vücuttan atılması için posadan zengin yiyecekler hergün tüketilmeli: Sebze, meyve, kurubaklagil ve tahıllar Hergün düzenli spor yapılmalı en azından yürüyüş yapılmalı."


Dyt. Özlem Sert Aydın
http://www.ozlemsert.com

Başlat butonu tarihe karışıyor

Windows 95'ten itibaren Windows’un bütün versiyonlarında karşımıza çıkan ‘Başlat’ (start) butonu tarihe karışacak. 
Microsoft tarafından piyasaya çıkarılan Windows işletim sistemleri dışında farklı bir işletim sistemi kullanmadıysanız başlat (start) butonu sizin bir parçanız olmuştur. Ancak çıkan son gelişmelere göre başlat butonunu son görebileceğimiz sürüm Windows 7 olacak. Son çıkan haberler doğrultusunda, yazılım ve bilişim devlerinden Microsoft yeni işletim sistemi Windows 8’de başlat butonu kullanmayacak.
İnternete sızan haberlere göre ekranın sol alt köşesi üzerinde faremizi hareket ettirdiğimizde bir buton çıkacağı veya aynı işlevin bize klavyemizdeki home tuşu ya da CTRL+ESC tuşlarına basmamız ile sağlanacağı söyleniyor. 
Scroll 

Windows XP kullananlar dikkat!

Windows XP'nin ölmesine kaç gün kaldı?

Microsoft, büyük umutlarla piyasaya çıkardığı, çok sevildikten sonra da kullanıcıları bir türlü vazgeçiremediği işletim sistemi Windows XP'yi bırakmaları için bir kez daha uyardı

Başlık biraz imalı olsa da Microsoft'un Windows XP'den desteğini çekmesiyle XP'nin artık ölü bir işletim sistemi olacağını söyleyebiliriz. Çalışmaya devam edecek olsa da yeni hiçbir destek gelmeyecek. Hatta yeni çıkacak programların XP uyumlu olup olmayacağı da merak konusu.

Microsoft'tan Stephen L Rose, Windows blogunda yaptığı açıklamada Microsoft'un Windows XP'den desteğini çekmesi için 800 günden az bir süre olduğunu belirtti. Kullanıcılardan, özellikle de işletmelerden bu süre içerisinde Windows 7'ye geçiş yapmalarını istedi. Microsoft, daha önce de Windows XP'den 8'e geçmek yerine önce Windows 7'ye geçilmesi gerektiğini, buradan yapılacak yükseltmenin daha uyumlu olacağını belirtmişti.
Windows XP şuan için en çok kullanılan işletim sistemi olsa da Windows 7 son sürat XP'ye yaklaşıyor. XP kullanıyorsanız yine de hatırlatalım, 800 gün 2 seneyi aşkın bir süre demek. Yani yeni bir işletim sistemine geçmek için 2 sene süreniz var.
Daha fazlası için ShiftDelete.Net sitesini ziyaret edebilirsiniz.

Yaşlanan cilt için maske tarifleri

Su, gıda ek olarak oldukça faydalı yiyecekler maalesef yaşlanmamak için yeterli değildir.  Ek olarak kahve, alkol, sigara çabuk yaşlanmanın başlıca faktörleri arasında yer alıyor. Ne yazık ki, bir metropolün kirlenmiş atmosferinden kaçış zor, ama onu yenmek mümkündür. Yaşlanma etkilerini azaltmak için maskeler kullanabilir, cildinizi şımartabilirsiniz.  Bu yazımızda yaşlanan ciltler için dört farklımaske tarifleri vereceğiz. Bu maskeleri her ayrı satırda belirtilen malzemeleri karıştırarak yapmalısınız. 15-20 dakika yüzünüzde tuttuğunuz maskeyi yıkarken önce sıcak, sonra soğuk suyla durulayın, ardından hafif bir nemlendirici kullanın. Malzemeler bir blender kullanarak kolaylık karıştırabilirsiniz. Sadece makyaj öncesi temizlenmiş yüze maske uygulayın.
• Malzemeler: 1 çay kaşığı bal, 1 yumurta sarısı, 1 çay kaşığı bitkisel veya zeytinyağı, 1 tatlı kaşığı limon suyu.
• Malzemeler:2 çay kaşığı keten tohumu yağı ,2 çay kaşığı süzme peynir , 1 tatlı kaşığı maydanoz suyu ya da yeşil çay güçlü olabilir, balık yağı, portakal kabuğu ya da limon, yarım kaşık olacak.
• Malzemeler: Yarım çay kaşığı taze portakal suyu  , yarım çay kaşığı bal, 1 yumurta sarısı, 1 çorba kaşığı bitkisel veya zeytinyağı.
• Malzemeler: 1 orta boy haşlanmış patates, patates sıcak olmalı, yarım kaşık  süt ve yumurta sarısı ,maskeyi ılık uygulamak cildi esnek bırakarak yumuşatır.


10.20.2012

Evde tırnak bakımı


Kadınlar için her zaman bakımlı görünmek önemlidir. Bunun için kusursuz bir cilt bakımı ve makyaj yetersiz kalabilir. Makyajına, kıyafetine son derece özen göstermiş bir kadın düşünün, ama elleri son derece bakımsız. Hiç hoş bir görüntü olmaz değil mi? Çıkmış ojeler, hepsi birbirinden farklı boylardaki tırnaklar tüm güzelliği siler götürür. Güzelliğinizin tam olması, ellerinizin bakımlı görünmesi için öncelikle tırnaklarınıza gereken özeni göstermelisiniz. Bunun için de illaki güzellik salonlarında maanikür yaptıracağım diye saatler harcamanıza gerek yok.
Tırnaklarınız çabuk kırılıyor ve bir türlü uzamıyorsa;
* Düzenli olarak Mineral ve protein alımya özen gösterin
* Tırmaklarınızı yemeyin. Bundan kurtulmak için acı oje sürebilirsiniz.
* Manikür yaparken sert törpü kullanımı veya fazla baskılı törpüleme yapmayın
* Törpüleme sırasında, tırnaklarınızı ileri geri törpülemeyin. Bu şekilde törpülerseniz tırnaklarınız tabakaya ayrılıp, çatallaşacak ve sizi rahatsız edecektir. Mümkünse tırnaklarını aynı yöne doğru törpüleyin.
* Törpüledikten sonra yumuşatmak için ellerinizi ılık ve kremli suda bekletin. Daha sonra yumuşayan etleri ya kesin ya da geriye doğru itin.
* Su tüketimine dikkat etmelisiniz. Özellikle yaz aylarında bolca su tüketmelisiniz.
* Ojenizi çok uzun süre tırnaklarınızda tutmayın. Nemlendirici özelliği olan aseton kullanın.
* Ev işi yaparken mutlaka eldiven kullanın.
* Tırnaklarınızı nemlendirici kremlerle beslemeyi ihmal etmeyin.
* Tırnaklarınızı kuvvetlendirmenin bir yolu da bir kaç dakika limonla ovmaktır. Böylece sararmaları önleyebilir tırnaklarınızın daha parlak görünmesini sağlayabilirsiniz.
Söylemesi bizden, uygulaması sizden... 

Gençlik iksirinin formülü


Herkes genç kalmanın formülü olsun ister. “Sağlık ve güzellik konularında E=mc2 gibi bir sonuç elde edemezsiniz ama yaklaşırsınız. Buna da içinizdeki çocuğu öldürmeyerek başlayabilirsiniz” diyen Dermatolog Dr. Yasemin Fatih Amato, genç kalmak için bazı önerilerde bulundu.
“Gençlik iksiri formülü nedir?” diye düşünürsek bunun cevabı; spor, düzenli ve sağlıklı beslenmedir. Özellikle spor sırasında mutluluk hormonu salınımı artar. Bazı araştırmalarda ise çikolata yenirken salgılanan hormon ile spor yapılırken ortaya çıkan hormonun aynı olduğu görülmüştür.
Spor yaptıktan sonra iyi bir uyku çekmenin de yaşlanmayı geciktirdiği görülmektedir. Düzenli bir uyku için erken kalkmak, gün içinde durmadan hareketli bir yaşam sürdürmek ve en önemlisi gece belli bir saatten sonra elektronik aletlerden uzak durmak gerekir.
Ayrıca içinizdeki çocuk, bol bol gülüp, hemen affetmeyi bilmeli. Yani sağlıklı kalabilmek için affetmeyi öğrenmeliyiz.
Genç kalmak için beslenmedeki püf noktalar
- Günlük 4- 5 porsiyon civarında meyve ve sebze tüketmeye çalışın. Taze tüketmenizi öneririz.
GENÇ VE SAĞLIKLI KALMAK İSTİYORSANIZ SEBZE TABAĞINDAN OLUŞAN BU TARİF TAM SİZE GÖRE!
- Yemeklerinizdeki yağ miktarını düşürün, bir avucu geçmeyecek şekilde badem, ceviz ve fındık tüketebilirsiniz.
- Günde 2-3 litre su tüketmeye çalışın.
- Haftanın 3 günü balık yemeye gayret edin.
- Tahıl ürünlerinin doğala en yakın olanını tüketin, rafine gıdalardan uzak durun.
Genç kalabilmenin sırrı bu organlara iyi bakmaktan geçiyor:
Kalp: Aşk ile seks gençliğin iksiridir. Sağlıklı beslenmenin dışında düzenli bir cinsel hayat kalp sağlınız için gereklidir. Aynı şekilde günde 1 kadeh içilen kırmızı şarap da damarlarınız için önemlidir. Aşk ve seks stresin olumsuz etkilerini sıfırlar. Çağımızın hastalığını tanımlarken stresi hep anlatıyoruz. Stres kanın pıhtılaşmasına, dolayısıyla da kalp krizine yol açan adrenalin hormonunun yüksek seviyede salgılanmasını sağlar. Bu yüzden mutlu çiftler az stresli uzun ömürlü olurlar.
Kemikler: Spor yaparken kuvvetlendirici egzersizler iskeleti güçlendirir. Çünkü kemiklerimiz 40’lı yaşlardan itibaren her yıl yüzde 1, menopoz ile yüzde 6’lar civarında azalır. Erken önlem ileride kemiklerimizin sağlamlığı için önemlidir.
Dizler: Vücudumuzdaki en hareketli bölgemizdir. Neredeyse onlar kadar fazla çalışan bir organ yoktur. Yaşlandığınızda bile merdivenleri rahat çıkmak istiyorsanız şimdiden onlara özen göstermelisiniz. Hareketsiz kalmak dizlerimizi dinlendirmez aksine daha fazla yorar.
Omurga: Bel ağrısını çekmeyen insan nerdeyse yok gibidir. Zaten yapılan araştırmalarda insanların yüzde 80’nin hayatları boyunca en az bir kez bu ağrıyı çektiğidir. Bu ağrıların çoğunluğu zamanla geçse bile sorunlarla uğraşmamız uzun sürebiliyor. Böyle durumda olan kişiler için pilates birebirdir.
Böbrekler: Bitkisel ürünler vücudumuzda detoks etkisi yaratır. Özellikle böbrekler vücudumuzun arıtma tesisleridir. Üre ve atıkları kandan süzerek, idrar ile birlikte vücut dışına atılmasını sağlarlar.
Karaciğer: Yağ, protein ve şeker metabolizmasını düzenlemek, kandaki şeker miktarını ayarlamak, vücuda su üretmek ve daha pek çok görevini yerine getirebilmek için karaciğer 24 saat boyunca durmadan çalışır. Bu sistem aksamaya başladığı andan itibaren iltihaplanma ve siroz gibi rahatsızlıklar meydana gelir.
Genç kalmanın sırrı vücuda spor ve sağlıklı beslenme ile bakmaktır. Bunun dışında büyük bir kısmı psikolojiktir. Psikolojik olarak genç kalabilmek çocuk ruhunuzu kaybetmemekten geçiyor.  

Ağız kokusu yapan gıdalar...

Dt. Aslı Tapan, Ramazan’da ağız kokusunu artıran 10 önemli hatayı sıraladı.
 Oruçla geçen süre içerisinde sıvı ve gıda eksikliği nedeniyle ağız kokusu kaçınılmaz hale gelebiliyor. Dişlerin gün boyu fırçalanamaması, diş üzerindeki bir takım bakterilerin zaman içerisinde istenmeyen kokuları ortaya çıkarmasına neden oluyor. Memorial Suadiye Tıp Merkezi Ağız ve Diş Hastalıkları Bölümü’nden Dt. Aslı Tapan, Ramazan’da ağız kokusunun en önemli nedenlerinden birinin yanlış beslenme alışkanlıkları olduğunu belirterek, ağız kokusunu artıran 10 önemli hatayı sıraladı.
1. Sarımsak ve soğanı çiğ yemek   
Sarımsak yiyen bir insanın kanına geçen uçucu aromatik bileşikler dışarı atılır. Kan gazlarının akciğerden atılımının sebep olduğu bu koku, hastalık değildir; ancak çevreye rahatsızlık verir. Özellikle Ramazan’da ortaya çıkan bu kokuyu önlemek için; sarımsak, soğan ve baharattan kaçınmak gerekir. Mutlaka tüketilecekse, sarımsak ve soğanın pişirilerek tüketilmesi tercih edilmelidir. 

2. Süt ürünlerini fazla tüketmek  
Süt ürünleri çoğunlukla kötü sindirildiklerinden Ramazan’da ağız kokusu problemlerine neden olabilir. Yumurta ve peynir gibi besinler ağız kokusunu artırır. Tuzlu suyla ağzı çalkalamak, yeşil çay, her türlü çerez (ceviz, fıstık vb.), su içeriği bol sebzeler (domates, kereviz, pırasa) ve meyvelerden özellikle elma, ağız kokusunu engelleyici özellikleri nedeniyle tüketilmelidir. 

3. Şeker ve baharatlı gıdalar yemek  
Ramazan boyunca şekerli, yağlı ve baharatlı gıdaların tüketimi minimuma indirilmelidir. Çünkü bu besinler, terleme ve nefes yoluyla dışarı atıldığından, kötü ağız kokusu sebebidir. Kek, bisküvi, çikolata çok fazla yağ, şeker ve beyaz un içeren tatlı ve gıdalardan (rafine karbonhidrat) kaçınılmalıdır. Bu tür gıdaların tüketimi, gün içi ağız ve diş bakımı yapılamayacağından, dişlerde çürüğe neden olur. 

4. Bilinçsiz diyet ve zayıflama ilaçları 
Ramazan’ın diyet mevsiminde yaşanması ve oruç tutarken de düşük karbonhidratlarla yapılan diyetler, kötü nefes kokusuna neden olur. Vücut diyette enerji kaynağı olarak keton cismi üretir ve kullanır. Keton nefesle dışarı atılır ve kötü bir kokuya neden olur. Diyette vücudun ihtiyaç duyduğu vitamin ve mineraller de eksik alınır. Özellikle; folik asit, B vitamini, C vitamini, protein ve kalsiyumun diş ve diş eti sağlığı için önemi bilinmeli, bilinçsiz diyetlerden uzak durulmalıdır. Zayıflatıcı ilaçlar da ağızdaki tükürük miktarını azalttığı için ağız kuruluğu ve ağız kokusuna neden olur. 

5. Enerji içecekleri tüketmek 
Bu içeceklerin uzun süre kullanımı, diş minesinde kayıplara neden olur. İçeriğindeki asit oranına bağlı olarak dişin sert dokusunu aşındırır. Yüksek orandaki şeker de diş çürüklerini artırır. Bu da ağız hijyeninin bozulmasına ve ağız kokusuna neden olur. Bu içeceklerin sık tüketimi halinde pipet tercih edilmeli ve arkasından su içilmelidir. 

6. Sigara içmek 
Sigara, ağız hijyenini bozma özelliğinin yanı sıra diş eti hastalıklarına zemin hazırlayan bir faktördür. Sigara içen kişilerin Ramazan’ı fırsat bilerek bu alışkanlıklardan vazgeçmeleri gerekir. Ancak sigara kullanılmaya devam edilecekse, Ramazan’da ağız kokusuna neden olmaması için dikkatli diş fırçalamaya özen gösterilmeli ve ağız gargarası kullanılmalıdır.  

7. Çay, kahve ve kola tüketimi 
İftar ve sahurda bol miktarda su içilmesi, kafeinli içeceklerden kaçınılması ağız hijyeni açısından çok önemlidir. Çünkü Ramazan’da çay, kahve, kola gibi içeceklerin tüketimi, vücuttaki su kaybını artırır, ağızda kuruluğa neden olur. Ağız kuruması ve tükürük salgılanamaması da ağız kokusuna yol açar. Asitli içecek tüketimi sınırlandırılmalı veya arkasından ağız suyla çalkalanmalı. Ramazan’da asitli içecek tüketimi sınırlandırılmalı, içildikten sonra da ağız suyla çalkalanmalıdır. 

8. Lokmaları az çiğnemek 
Gıda artıklarının ağız içinde girinti ve çıkıntılara yerleşmesi, dişlerin arasında kalması, oksijensiz ortamda yaşamayı seven bir takım bakterilerin ağız içinde birikmesine ve ağız kokusuna neden olur. İftar ve sahurda lokmaların çok çiğnenmesi, tükürük salgısının yiyeceklerle karışmasına ve ağızda yemek parçasının kalmasını önlemeye yardımcı olur. Lokmalarınızı çok çiğneyin. 

9. Et ve şarküteri ürünlerini bolca yemek   
Kırmızı et, Ramazan ayında en çok tüketilen besinler arasında yer alır. Etin vücuttan atılımı, 48 saat içinde gerçekleştiği için, ağızda kötü kokuya neden olan besinler arasındadır. Pastırma başta olmak üzere; salam, sucuk ve sosis gibi şarküterinin tüketimin de sıcak Ramazan günlerinde sınırlandırılması gerekir. Bu tür baharatlı yiyecekler vücut tarafından geç atılır ve ağız kokusuna neden olur. 

10. Sahurdan sonra dişleri fırçalamamak 
Sahurdan sonra dişlerin fırçalanması, gün boyu ağız sağlığını korumak açısından çok önemlidir. Sahurda dişlerin fırçalanmaması, bakterilerin ağızda kolayca üremesine ve asitlenme ile birlikte çürük oluşumuna neden olur. Gün boyu ağız kokusuna neden olabilecek bu durumdan, sahurdan sonra dişlerin fırçalanması ve alkolsüz ağız gargarası kullanımı ile kurtulmak mümkündür. Diş ipi de yardımcı ürün olarak oldukça etkin bir temizlik sağlar.

10.19.2012

Selülitlerden Yaz Detoksu İle Kurtulun!

Yaz Detoksu ile hem sağlığınıza kavuşmak hem de selülitlerinizden kurtulmak istiyorsanız, işte yapmanız gerekenler...
Detoksun kelime anlamı, vücutta biriken toksik maddelerin atılması ve uzaklaştırılmasıdır. Ancak son zamanlarda sıkça duyduğumuz detoks serüvenleri ise bağırsakları boşaltmaktan ileriye gidememekte, ve hatta sağlığımızı tehdit eder boyutlara ulaşabilmektedir.
İdeal yaz detoksu ne olmalı nasıl olmalı ki sağlığımızı korusun ve geliştirsin? En gerçekçi ve yararlı detoks; sağlıklı beslenme, hareketli yaşam ve bol su tüketimi üçlüsü ile her gün adım adım yenilenmektir. Yaz mevsimini normal doğasında yaşarken, spor ve beslenme alışkanlıklarında yapacağımız küçük takviyelerle, her gün adım adım ilerleyerek yaz detoksu adı altında vücudumuzu yaz mevsimine uyarlamış ve sarsmamış aksine canlandırmış oluruz.
Yaz Detoksunun Adımları
1- Bol bol dinlenin, düzenli uyuyun uykunuzu tam alın.
2- Gün içinde mümkün olduğunca temiz ve açık havada bulunun, olabilecek maksimum ölçüde hareket edin.
3- Bol bol su için. Günde en az 2-3 litre su tüketin. Bol su içmek detoksun vazgeçilmezidir. Su içmeye özen gösterin. Hassas su dengesini bozmamak için susamadan su içme alışkanlığı kazanının.
4- Her içecek su değildir! Ayran ve taze sıkılmış meyve suları, su yerine kabul edilebilecek vücudunuzun su oranına destek sağlayacak içeceklerdir. Ayrıca sebze ve meyvelerin yapısındaki su da su ihtiyacını karşılamak da katkı sağlar. Ancak, çay, kahve, asitli içecekler ve alkollü içecekler sıvı ihtiyacını karşılamaz. Aksine vücuttan su atımını arttırır. Bu nedenle bu tür içeceklerin tüketiminde aşırıya kaçılmayın. Susuzluk hissedildiğinde ilk seçenek her zaman için su olmalıdır.
5- Gün içinde 10 – 15 dakika direk güneş ışığı görüp D vitamini eksikliğine meydan vermeyin.
6- Sağlıklı yeterli ve dengeli beslenin. En önemli öğün kahvaltıdır. Kahvaltı öğünü vücudumuzun çalışmaya başlaması ve gece boyunca azalan kan şekerinin dengelenmesi açısından oldukça önemlidir. Günde 6-8 öğün beslenin ve gün içinde dört saatten uzun aç kalmayın ki metabolizmanız yavaşlamasın.
7- Sağlıklı yiyecekler tüketin. Beslenmenizde; dört ana besin grubu olan et ve çeşitleri, süt ve ürünleri, sebze-meyveler ve tahıl ürünleri her öğünde ihtiyacınızı karşılayacak miktarlarda olsun. Et grubundan kırmızı et, tavuk, hindi ve balık; süt grubundan süt, yoğurt, ayran ve cacık, tahıl ürünlerinden tam buğday ekmeği, tam çavdar ekmeği, bulgur, yulaf, kabuklu pirinç, patates; mevsim sebzelerinden lahana, brokoli, karnabahar, kereviz ve meyvelerden muz, elma, mandalina ve kivi sofranızda mutlaka bulunsun.
8- Yeterli ve kaliteli protein alın. Vücuda gerekli olan azotun ve aminoasitlerin karşılanması için beslenme programınızda proteinin yeterli miktarda yer alması gerekir. Yetersiz veya fazla miktarda protein almak sağlığınızı olumsuz etkiler. Proteinin yetersiz alınması protein depolarınızın yıkılmasına sebep olur. Gereğinden fazla protein alımı ise böbreklerinizi zorlar ve bazı sağlık sorunlarına neden olabilir. Protein ihtiyacınızı sadece bitkisel protein kaynaklarından karşılamayın, kaliteli protein kaynakları olan hayvansal ürünlere de beslenmenizde yeteri kadar yer verin. Günlük protein ihtiyacının karşılanması için günde 2–4 porsiyon et ve et ürünleri, 3–4 porsiyon süt ve süt ürünlerinin beslenmenizde yer alması yeterlidir.
9- Beslenmemiz yeterli ölçüde ve kalitede karbonhidrat içersin. Karbonhidratlar, protein koruyucu özellikleri ve vücutta elzem bazı öğelerin sentezinde kullanıldıklarından dolayı dengeli tüketilmesi gereken besin öğelerindendir. Besin kalitesi düşük olan basit karbonhidratlar yerine kompleks karbonhidratlar tercih edilmelidir.
10-Akıllı yağlar kullanın. Gün boyunca yemekler, salatalar ve besinlerin içerisinde yer alan doğal yağlar ile karşılanan yağ ihtiyacı değişik yağ çeşitlerinden dengeli olarak karşılanmalıdır. Doymuş yağ gereksinimini, etler ve sütlerin içerisinde yer alan doymuş yağ asitleri ile karşılayabilir. Doymamış yağ asitleri tekli doymamış yağ asitleri olan omega-9 ve çoklu doymamış yağ asitleri olan omega-3 ve omega-6 yağ asitleri dengeli bir biçimde almak için haftada 2–3 kez balık tüketmek, yemeklerde ayçiçeği veya mısırözü yağı kullanmak ve salatalara zeytinyağı eklemek yeterli olacaktır. Yanmış yağlardan uzak durulmalı ve yiyecekler ızgara, haşlama ve fırında gibi sağlıklı pişirme yöntemleri ile pişirilmelidir.
11-Pozitif olmalı, stresten uzak durmalı
12-Alkolü mümkün olan en az düzeyde kullanmalısınız. Alkol, vitamin ve minerallerin vücutta etkin olarak kullanılamamasına neden olmakla birlikte, ödem yapar ve vücudunuzu yorar.
13-Sigara kullanmamalı ve sigara içilen yerlerde bulunmayınız.
Yaz detoksunun en büyük faydası selülitleri hayatımızdan uzaklaştımasıdır.
Selülitler her mevsimde, özellikle yaz aylarında kadınların kâbusu haline gelir. Deri altında yer alan yağ dokularının su ve tuz tutarak şişmesi ve şekillerinin bozulması ile oluşan selülitin önüne, doğru yaşam tarzı ile geçilebilir. Selülit oluşumunun engellenmesinde en önemli kural yeterli miktarda su içilmesidir. Yeterli miktarda su içerek, vücutta düzgün dolaşım sağlamak mümkündür. Aşırı miktarda tüketilen çay, kahve ve kolalı içecekler içerdikleri kafein nedeni ile selülite neden olabilirler. Gereğinden fazla tuz tüketimi de aynı şekilde selülite davetiye çıkarır. Boş kalori olan ve besin kalitesi düşük beyaz şeker tüketimi hem şişmanlamaya hem de selülite neden olur.
Bu nedenle günlük tüketilen şeker miktarı azaltılmalıdır. Selülitlerden korunmak için mutfakta kullandığımız pişirme yöntemlerini de doğru seçmemiz gerekir. Kızartma ve kavurma gibi yanmış yağ içeren besinler selülit oluşumunu kolaylaştırır. Bu pişirme yöntemleri yerine ızgara, haşlama ve fırında pişirme tercih edilmelidir. Fazla alkol tüketimi, dolaşımda bozulmalara neden olarak selülit oluşumunu destekler. Bu nedenle bayanların haftada maksimum 3 gün ve günde 1-2 kadehten fazla alkol almamaları gerekir. Genel sağlığın baş düşmanı ve selülitlerin dostu sigaradan da uzaklaşmak doğru bir tercihtir. Selülitle mücadelede en büyük yardımcımız sa egzersizdir. Düzenli egzersiz veya haftada üç kez yapılacak orta tempolu yürüyüşler selülitleri hayatınızdan uzak tutar.
kaynak:Dr. Hastane.Com.Tr Doktoru Hastane.com.tr

Peeling Yapalım


Cildimizi ölü derilerden arındıran, toz ve kirlerin yaşlandırıcı etkisine dur diyen ve cildimize hakkettiği değeri veren bir peeling hazırlamaya ne dersiniz? Evet hanımlar biz her şeye değeriz ve bizim güzelliğimiz bakımlı olmanın kurallarını bilmekten geçiyor. Sizler için bakımlı kadının sırrını sunuyoruz ;)

Peeling Nasıl Yapılır

Bitkisel Seçim
Cildin üst yüzeyindeki ölü deri tabakasını soymaya odaklı yöntemlerden ilki A, C ve E vitaminleri içeren bazı bitki ekstreleri ile uygulanan bitkisel peeling yöntemi. Aşırı hassas ciltler haricinde tüm cilt tiplerine rahatlıkla uygulanabilecek olan yöntem, belirginleşmeye yüz tutmuş çizgilerin giderilmesine ve yüz ovalinin toparlanmasına yardımcı oluyor.
Sitrik asit, retinol gibi güçlü içerikleri barındıran peeling, cilt tipine ve ihtiyacına göre haftada bir kez uygulatılarak istenilen sonucu veriyor.
Alüminyum Tozları İş Başında
Yüzdeki sivilce ve yaşlılıktan güneş lekelerine kadar her türlü leke problemi ve geniş gözenekler üzerinde ciddi etkileri olan mikrodermabrazyon yönteminde alüminyum tozları önemli rol oynuyor.
Cilt iyice temizlendikten sonra, hafif vakum ile alüminyum tozları cilde sürülüyor ve 15-20 dakika bekletiliyor.
Dermabrazyon ve kimyasal peelingden daha yumuşak olan bu işlem sonrasında ciltte geçici bir süre hafif kızarıklık olsa da, uygulamanın etkin kılınması cilt bakımı ile kombinlemekten ve düzenli olarak tekrarlamaktan geçiyor.
Lazerli Gençlik
Amaç cilt gençleştirme olduğunda yaşla birlikte azalmış olan kolajen ve elastin sentezi lazer peeling yöntemi ile önemli seviyede tetiklenebiliyor. Yani yöntemin uygulanabildiği bölgelerde (yüz, dekolte ve el üstü) kolajen ve elastin üretimi arttığından yenilenme oranı da artabiliyor. Fakat dikkat edilmesi gereken en önemli konu uygulama öncesinde ve sonrasında cildin güneşe karşı hassasiyetinin artacağı.
(Sadece güneşe değil, iç mekan aydınlatmalarına da dikkat!) Uygulatacağınız yöntemi tercih etmeden önce bir süre sonra cildinizde kızarıklıkların ve kabuklanmaların olacağını aklınızın bir köşesinde bulundurmalısınız.
Lazer peeling ile ilgili yapılabilecek en doğru şey karar aşamasında dermatoloğunuza görünmek ve cildinizin ihtiyaçlarını tespit etmek olacak. Başarılı sonuçlar almak için ise sizin için uygun görülen programa disiplinli bir şekilde uymanız gerekiyor.

10.18.2012

En çok yapılan diyet hataları?


1.Diyetisyen kontrolünde olmadan zayıflamak
Beslenme programınız vücut analiz sonuçlarınıza, kan bulgularınıza ve yaşam tarzınıza uygun olarak diyetisyen tarafından hazırlanmalıdır. Diyetisyen kontrolünde olunmadığında başarı oranı da düşmekte.


2.Kahvaltıyı atlamak
Kahvaltı sizi güne hazırlayan en önemli öğündür. Atlandığında daha az kilo verecek, metabolizmanız yavaşlayacak, konsantrasyon problemi yaşayacaksınız. 


3.Hızlı yemek yemek
Yemek yeme süresi mümkün olduğu kadar uzatılmalıdır. Böylelikle hem daha az yemek yiyecek hem de sindirim enzimleri salgılanacaktır. Hızlı yemek yendiğinde sindirim yavaşlamakta bu durumda kilo artışına neden olmaktadır.


4.Su içmemek
Su besinlerin sindirilmesi, metabolik atıkların atılması, metabolizmanın hızlanması ve dolayısıyla kilo kaybı için elzemdir. Günde 2-2,5 lt su içilmelidir ama tükettiğiniz çay, kahve, meyve suyu veya bitki çayları suyun yerini tutmamakta. 


5.Sık Sık öğün atlamak
Günde sadece 3-4 öğün veya daha az sıklıkta beslenenlerde düzensiz kan şekeri salgılanması, daha fazla açlık hissi ve kilo problemi görülmekte. Beraberinde birçok hastalılar da tetiklenmektedir. Bütün besinlerden ihtiyacımız ölçüsünde ve uygun sıklıkta beslenmek elbette en doğru yöntem.


6.Diyete hedefsiz başlamak
Hedefi olmayan gemiye hiçbir rüzgar yardım edemez. Diyete başlarken de kendimize gerçekçil hedefler koymalıyız, bu şekilde başarıya ulaşmak biraz daha kolaylaşacaktır. 


7.Az uyumak
Günde 7 saatten az uyuyan kişilerin daha fazla kilo alma riskine sahip oldukları araştırmalarca desteklenmekte. Uyku esnasında salgılanan büyüme hormonu yağ yakımına da destek olmaktadır. 


8.Hareketsiz bir yaşam
Tek başına elbette kilo almaya neden değil ama hem düzensiz besleniyor hem de hareketsiz bir yaşamınız varsa kilo almamanız için de bir neden yok. Hergün iş, okul, alışverişe giderken ayıracağınız bir 30 dakika hem kilo vermenize hem de sağlıklı yaşamanıza destek olacaktır.


9.Kısa sürede kilo vermek
Herkes biran önce fazla kilolarından kurtulmak ister ama hızla verilen hızla geri alınabilmektedir. Önemli olan sağlıklı beslenme alışkanlığının edinilmesi.


10.Diyet süresince hergün tartılmak
Zayıflama diyeti süresince sizi demoralize edebilecek en önemli unsurdur tartılmak. Gün içerisinde bile değişimler görülebilir; ödem artışı, kabızlık total kiloyu etkileyebildiği için tartıya çıktığınızda kendinizi kilo almış olarak görebilirsiniz. Haftada 1 kez mümkünse diyetisyeninizin kontrolünde tartılmalısınız. 


11.Televizyon karşısında yemek yemek
Televizyon karşısında yemek yiyenlerin yemeyenlere göre daha fazla kilo aldığı araştırmalarca desteklenmektedir. Farkında olmadan porsiyon miktarlarınız artabilir ve daha hızlı yiyebilirsiniz.


12.Moda diyetleri yapmak
Bu tarz diyetlerle çoğu kişide birkaç kilo gider  ama giden su veya proteinden yetersiz bir programsa kas kaybı olacaktır ve kişi kilo verdiğini sanır. Sonrasında fazlasıyla kiloları geri alma ve metabolik direnç görülme riski vardır. 


13.Ayakta yemek yemek
Yemekleri ayakta yediğinizde hem daha hızlı yiyecek hem de sindirim problemleri yaşayacaksınız. Ayakta yemek yemekde kilo artışını etkilemektedir. 


14.Sürekli aynı diyeti uygulamak
Uyguladığınız diyet programı bir süre sonrasında kilo kaybında durağanlaşma yaratabilir. Diyetisyeniniz kontrolünde programınızı değiştirmek daha sağlıklı sonuçlar almanızı sağlayacaktır.


15.Light ürünleri sınırsız tüketmek
Light ürünler içeriğindeki yağ veya şeker oranı azaltıldığı için kalori değeri eşdeğer ürünlere göre azaltılmıştır ama malesef kalorisiz olarak da algılanabilmekte.Tüketim miktarınıza bağlı olarak kilo artışını etkileyebilir. 


16.Süt ve süt ürünlerini tüketmemek
Süt ve süt ürünleri hem kan şekerini dengelemekte hem de içeriğindeki kalsiyumdan dolayı yağ yakımını tetiklemektedir. Bu ürünleri tüketmeyenlerde kilo problemi daha fazla yaşanabilmektedir.


17.Posalı yiyecekler yememek
Posalı yiyeceklerin kolesterol seviyesini dengeleyici ve kalp hastalığına karşı koruyucu etkisinin yanı sıra kan şekerini dengeleyici, barsakları çalıştırıcı, tok tutucu özelliği bulunmaktadır. Günde 25-30g. posa tüketimi kilo kaybını da hızlandıracaktır.


18.Sevdiğiniz yiyecekleri hayatınızdan çıkarmak
Zayıflamak için asla sevdiğiniz yiyeceklere veda etmeniz gerekmiyor. Beslenmenize yaşam boyu dikkat etmeniz gerekmekte ama ara sıra kendinizi de ödüllendirmek motivasyonunuzu tetikleyecektir. 


19.Diyetteyken alkol tüketmek 
Alkol tüketimi bazı çalışmalara göre östrojen hormonu sentezini artırabilmektedir. Bunun yanı sıra kalori değeri birçok tüketilen besine göre de yüksektir. Buda kişide kilo almaya neden olacaktır.


20.Stresli bir yaşam
Stres vücutta kortizol salgılanmasına, kortizolde kilo artışına neden olmaktadır. Kortizolün özellikle karın bölgesinde yağlanmaya neden olduğu bilinmekte. Stressiz bir yaşam elbette zor ama minimuma indirmekte elimizde.


Sağlıklı Beslenin, Sağlıklı Yaşayın..
Dyt.Özlem Sert Aydın



ZAYIFLAMAK İÇİN , METABOLİZMANIZI YÖNETİN!


Bir an evvel zayıflamak için uygulanan standart diyetler, metabolizmayı sadece yorar. Oysa kalıcı zayıflık için, metabolizmayı iyi yönetip, dengeli beslenmek gerekir.

Yaklaşan yaz aylarında birer ikişer, herkesin uyguladığı şok, standart gibi çeşitli diyet listeleri yeniden ortaya çıkar.Hareketsiz geçen kış aylarından sonra bir an evvel zayıflamak için, çevremizde hızlı kilo verenlerin uyguladığı listelere cankurtaran sandalları gibi sarılırız.
Listeleri uygulayarak tartılara yansıyan kilo kayıplarını, birkaç ay sonra bir buçuk katı olarak geri alırız. Üstelik aldığımız yeni kilolarımıza, metabolizmamızda oluşan hasarlar da eklenir.
Oysa yapmamamız gereken, kendi metabolizmamızı iyi tanıyıp, onu yönetmeyi öğrenmektir. Yani metabolizmamızın ihtiyaçlarını iyi belirleyip, bu ihtiyaçlara göre dengeli beslenmeli ve aşağıda sayılan diyet hatalarından uzak durmalıyız.
Şok diyetlerle zayıflanabilir mi?
Diyetin amacı, bünyenin dengesini koruyarak zayıflamaktır. Bir an evvel kilo vermeyi amaçlayan şok diyetler ise bünyenin dengesini koruyamadığı gibi, metabolizmanın hızını da yavaşlatır. Yavaşlayan metabolizma, normal yemek düzenine dönüldüğünde verilen kiloların 1 buçuk katını geri alır. Üstelik karaciğer etrafında toplanan yağlar, karaciğer fonksiyon bozuklukları, lipit profilinde bozukluk (kollesterol, trigliserit, LDL kolesterol, HDL kolesterol gibi…), diyabet, yüksek tansiyon ve koroner kalp hastalığı riskini de artırır.
Şok diyetlerle tartılara yansıyan ilk etaptaki kilo kaybı ise, vücuttaki su ve kas kaybından başka bir şey değildir. Üstelik bu tür diyetlerden vazgeçip, gerçekten kalıcı bir şekilde zayıflamaya çalıştığımızda, yeniden kilo vermemiz oldukça zorlaştırır.
Daha çok güzelleşmek adına yapılan şok diyetler, bir yandan vücutta deformasyona neden olurken, diğer yandan pek çok sağlık sorunlarına yol açar. Asansör veya yoyo kiloları adı da verilen bu kilo değişiklikleri; vücudun direncini düşürür, hastalıklara yakalanma riskini artırır. Şok diyetlerle zayıflamaya çalışan kişilerde; saç dökülmesi, adet düzensizliği, libido kaybı, anksiyete, hipoglisemi ve tansiyon düzensizliklerine oldukça sık rastlanır.
Herkesin metabolizması farklıdır. Kişi, kendi metabolizmasına uygun, sağlıklı bir beslenme planı oluşturmalıdır. Bu planı uygulayabilmek için, uzun süreli ve yaşam tarzını değiştiren yeni alışkanlıklar geliştirmek gerekir. Yeni beslenme alışkanlıkları, sıkıcı diyetlerden kurtulmayı sağlarken, dilediğiniz zaman dilediğiniz besini tüketme lüksünü de kazandırır.
Sağlıklı beslenme programı başlangıçta zor gelebilir. Fakat zaman içinde metabolizmanızın bu programa alıştığını, hatta kaçamak yaptığınız zaman ilk itirazın metabolizmanızdan geldiğini göreceksiniz.
Standart diyetlerle herkes zayıflayabilir mi?
İnsanlar bir robot olsaydı, tabii ki standart diyetlerle zayıflanabilirdi. Ancak insanlar robot olmadıkları gibi; cinsiyet, yaş, boy, kilo, kan bulguları, hastalıkları ve genetik mirasları da farklıdır. Üstelik buna, beslenme alışkanlığı ve beslenme koşullarını da eklersek, ‘standart’ kelimesi, insanlarla asla yan yana gelemez.
Örneğin normal kilolu bir insana, günde ortalama 8 bardak su içmesi önerilir. Fakat ağırlığı 120 veya 130 kg olan bir bireyin günde içeceği su miktarının 12 bardak olması gerekir. Eğer bu kişi, sırf standart diyet listesinde yazdığı için su içimini günde 8 bardakla sınırlarsa, tehlike çanları çalmaya başlar. Aynı şekilde minyon tipli birisi, günde 12 bardak su içemez, kilolular kadar ekmek yiyemez, porsiyon miktarları bile çok farklıdır.
Dolayısıyla nasıl kişileri standardize edemiyorsak, diyetleri de standart hale getiremeyiz.
Yapılacak diyette, kişinin vücut yağ oranı, kan değerlerindeki şeker, kolesterol, kan sayımı, ailesinin hastalık öyküsü son derece önemlidir. Zayıflamak için sadece bu kriterleri içine alacak bir diyet değil, bir beslenme programı uygulamak gerekir. Bu program aynı zamanda, yaşam tarzını da değiştireceği için, hem daha sağlıklı olmayı sağlar, hem de kilo problemini ortadan kaldırır. Kişiye özel olarak hazırlanan beslenme planı, verilen kiloları da uzun süre korur.
Diyet besinlerin zayıflamaya katkısı var mı?
Günümüzde pek çok besinin tam yağlı, yarım yağlı ve yağsız formları vardır. Tam yağlı olanlarla, yarım yağlı olanlar arasındaki tek fark, birinin kalorisi yüksekken, diğerinin daha düşük olmasıdır. Vitamin ve mineral değerleri değişmeyen bu ürünlerden yarım yağlı olanların tüketilmesi, kandaki yağ seviyesinin ayarlanmasını ve ürik asidin kontrol edilmesini sağlar.
Tamamen yağsız olan diyet ürünlerde ise biraz daha seçici olmak gerekir. Özellikle çocuklarda diyet ürünlerini kullanmadan önce, yarar ve zarar ilişkisine bakılmalıdır.
Yarım yağlı besinler ise tüm çocuklarda gönül rahatlığıyla kullanılabilir. Çünkü değişen sadece kalori ve lezzettir. Vitamin ve mineral kaybı yoktur.
Bu ürünlerde dikkat edilmesi gereken bir başka nokta da, diyet ve diyabetin ayrılmasıdır. Diyet yazan yiyeceklerin bazılarının kalorisi, tam yağlı olanlarla aynıdır. Arasındaki farkı anlayabilmek için, etiketinden içeriğinde yer alan maddeleri okumak gerekir. Eğer bir ürünün içeriğinde tatlandırıcı varsa, bu ürün daha çok diyabetliler içindir. Diyabetlilerin kan şekerlerini hızlı artırmadıkları için diyet olarak etiketlendirilirler. Bu ürünlerde kalorisi yüksek olan tatlandırıcılar kullanılır. İçeriğinde tatlandırıcı olan diyet ürünler, sadece tip I diyabetli çocuklara verilmeli. Şeker hastası olmayan çocuklar bu ürünleri kullanmamalıdır.
Diyet ürünlerin bir diğer tehlikesi de ‘diyet kaçamakları’na neden olmasıdır. Kalorisi düşük olan bu ürünler, sınırsız tüketime yol açabilirler. Evet, bu besinler, normal besinlerden yüzde 20-30 daha düşük kalorilidir. Fakat bir yerine 2-3 paket tüketilmesi durumunda, kalori eşitleneceği için, kaybedilecek tek şey lezzet olur. Diyet ürünler genel olarak, öğün aralarında açlığı bastırmak veya nefsi köreltmek için kullanılmalıdır.
Posayı fazla tüketerek zayıflanabilir miyiz?
Meyve, sebze, salatalar, kurubaklagiller, kepekli ekmek, tahıllar ve bulgurda bulunan posa, gerçekten de kişinin kilosunu korumaya yardımcı olurken, bağırsak fonksiyonlarını da düzenler. Fakat posayı tüketirken de, kişinin metabolik özellikleri dikkate alınmalıdır. Örneğin kişinin ishal veya kabız olmasına göre alacağı posa miktarı farklıdır. İshal olunan zamanlarda posa miktarı azaltılırken, kabızlıkta posa artırılmalıdır. Aynı şekilde anemi, bazı tiroid hastalarında, ülser, reflü gibi gastroenterit hastalıklarda da posanın sınırlandırılması gerekebilir.
Bununla birlikte posa, et gibi demir içeren besinler ve süt ve süt ürünleri gibi kalsiyum içeren besinlerle birlikte tüketilmemelidir. Örneğin demir kaynağı etle birlikte, kalsiyum kaynağı olan yoğurt birlikte tüketildiğinde, kişi ne demirden yeterince faydalanabilir, ne de kalsiyumdan. Birbirlerinin emilimini azaltan demir ve kalsiyum, vücut tarafından yeterince kullanılmadan dışarı atılır. Aynı durum, posalı besinlerin demir ve kalsiyumla birlikte kullanılmasında da geçerlidir.
İşte bu tür yanlış beslenme alışkanlıklarından dolayı Türk kadınlarının çoğu, anemik yani kansızdır. Bu durumu düzeltmek için, özellikle gelişme çağındaki çocukların metabolik durumlarına göre bir beslenme düzeni oluşturulmalıdır. Gelişme çağındaki çocuklara fazla posa vermemeli, ancak posanın azlığı durumunda ortaya çıkabilecek kabızlığa karşı da beslenme ve diyet uzmanına danışılmalıdır.
İster çocuk, isterse yetişkin olsun önemli olan, bütün besinlerden belirli ölçülerde tüketmektir. Dengeli beslenme olarak tanımlayabileceğimiz böyle bir beslenme planı kişiyi, karaciğerde büyüme, yağlanma, kemik erimesi, zihinsel fonksiyonlarda bozukluk, diş çürümesi gibi sağlık sorunlarından korur.
Herkes dengeli beslenmeyi öğrenebilir mi?
Herkes, kendi metabolizmasının yöneticisi olduğu zaman, dengeli beslenmeyi de öğrenebilir. Tek bir ürün, tek bir yiyecek, alınan veya verilen kilolardan sorumlu tutulamaz. Çünkü kilo bir bütün olup, bir metabolizma dengesidir.
Eğer siz de metabolizmanızın yöneticisi olmak istiyorsanız işe, neye ihtiyacınız olduğunu, neyin fazla, neyin eksik olduğunu görmek için tükettiklerinizi kaydetmekle başlayın. Böylece “su içsem yarıyor” gibi cümleler kurmaktan vazgeçip, neleri fazla, neleri az tükettiğinizi objektif olarak tespit edebilirsiniz.
Ayrıca kan tahlillerinizdeki bulgularınızı ortaya çıkarıp, inceleyin. Kanınızdaki lipit, kolesterol gibi değerlerin düzeyine bakın. Onlar da metabolizmanız hakkında bilgi verecektir. Son olarak evinizdeki tartınızdan emin olun.
Eğer sonuçlardan memnun değilseniz, o zaman bir beslenme ve diyet uzmanına başvurun. Beslenme ve diyet uzmanı size, metabolizmanızı nasıl yöneteceğiz hakkında bilgiler verecektir. Metabolizmanızı yönetmek ise, hem yaşamınızı değiştirecek hem de çevrenizden eskisinden daha fazla iltifat almanızı sağlayacak.

Vejetaryen Beslenme

Vejetaryen Beslenme
yag yakimini hizlandiran yiyecekler
Vejetaryen kelime anlamıyla et yemeyen demektir. Et, tavuk, balık, yoğurt, süt, yumurta tüketmeyenlere vegan, süt içenlere lakto vejetaryen, et tüketmeyip sadece yumurta tüketenlere ovo vejetaryen, kırmızı et tüketmeyip sadece beyaz et tüketenlere semi vejetaryen, sadece yumurta ve süt tüketenlere lakto ovo vejetaryen denilmektedir.
İnsan vücudu yapı itibariyle bütün besin gruplarından ihtiyacı ölçüsünde almak durumundadır ve vejetaryen kişilerin beslenmelerine daha da özen göstermesi gerekmektedir.
*Basit karbonhidrat tüketiminden kaçınılmalıdır, içeriğindeki hem yetersiz besin öğeleri hem de hızlı kilo artışını tetiklemesi nedeniyle kompleks karbonhidratlar tercih edilmelidir.
*Vejetaryenlerde protein eksikliği görülebilmektedir,bitkisel kaynaklı proteinleri gün içerisinde bir öğünde tüketmelidirler. Kuru fasulye, barbunya, yeşil mercimek, nohut, soya fasulyesi eğer vegan değillerse yoğurt ile birlikte tüketilmelidir.
*Eğer yumurta tüketebiliyorsanız hergün 1 adet yumurtayı ya kahvaltınızda yada sebze yemeğiniz içerisinde veya salatanızda tüketin.
*Veganlarda sıklıkla görülen kalsiyum ve demir eksikliğini önlemek için bol yeşil sebze tüketilmeli, kuruyemişlerden destek alınmalı, sebze içerisine soya ilave edilmeli.
*Süt içmeyen veganlar da yine sütün yerine soya sütü tüketmelidir.
*Kepekli ve mayalanmış ekmeklerden uzak durulmasında fayda var. Vejetaryenlerde görülen mineral eksikliklerini tetikleyici özelliği vardır.
*Çay ve kahve tüketiminizi sınırlandırın, özellikle yemekten hemen sonra tüketmeyin.
*Soya, tüketimi açısından çok tartışılan bir besindir ama vejetaryen beslenmesinde tüketimi önerilmektedir. Özellikle zenginleştirilmiş soya ürünlerini tercih etmenizde fayda var.
*Kuruyemişler zengin protein içeriğiyle gün içerisinde tbir ara öğünde üketilmelidir.
*Her öğününüzde salata tüketin, sebzeleri pişmiş olarak değil daha çok çiğ tercih edin ve içerisine yeşil biber, limon suyu ve domates ekleyin.
*B12 eksikliği yine sık görülen bir durumdur gerekirse supleman takviyesi gerekebilir. Eğer sıklıkla kahvaltılık tahıl ürünleri tüketiliyorsa bu eksiklik görülmeyebilir.

Sağlıklı Beslenin, Sağlıklı Yaşayın..
Dyt.Özlem Sert Aydın

10.14.2012

Çocuklarda Gıda Alerjileri

Çocuklarda Gıda Alerjileri
cocuklarda alerji onemli
Gıda allerjileri genellikle çocukluk çağında görülmeye başlanan bir rahatsızlıktır, burunda tıkanıklık, deri döküntüleri, bulantı, kusma, karın ağrısı, kızarıklık, ishal, nefes darlığı, öksürük, genel halsizliğe neden olabilir. Besinin alınmasından sonra 1–2 saat içinde vücut çocuğun besini ne kadar tükettiğine ve alerji seviyesine bağlı olarak hafif veya şiddetli olarak reaksiyon gösterebilir.
Görülme sıklığı çocuklarda %2, erişkinlerde %1,5–2 arasındadır. Anne ya da babadan birinin yada ikisinin de alerjik vücut yapısına sahip olması çocukta alerji gelişme riskini artırmaktadır. Gıda alerjilerinin bir kısmı yaşla kaybolurken, bazen yaşam boyu beslenmelerine dikkat etmeleri gerekebilir.
Alerjiye en sık neden olan besinler; süt, yumurta, yer fıstığı, mısır, soya, muz, çilek, buğday, fındık, ceviz, balık ve kabuklu deniz ürünleridir.
Alerjiyi tanımlamak özellikle çocuklarda kolay olmamaktadır, deri testleri veya eliminasyon diyeti yani alerjiye neden olabileceği düşünülen yiyeceklerin diyetten çıkarılması ve zamanla tekrar diyetlerine eklenerek vücudun tepki verip vermediğinin kontrol edilmesi gerekebilir. Böylelikle çocuğun hangi besine karşı alerjisi olduğu tespit edilir.
Alerjiyi ortadan kaldıracak bir tedavi yöntemi yoktur fakat alerjik hastaların bir kısmı özellikle süt ve yumurta alerjisinde 3 yaşından sonra alerji yapan gıdaları tüketebilir hale gelebilmektedirler. Gıda alerjisinin tedavisinde amaç etken besinin diyetten uzaklaştırılmasıdır. Bu durum çocuklarda bazı vitamin ve mineral eksikliklerinin görülmesini tetikleyebilir.
Bebeğin ilk 6 ay sadece anne sütü ile beslenmesini sağlamakta ileride oluşabilecek gıda alerjilerinden korumasında bir yoldur. Eğer çocuğunuzu emziremiyorsanız soya içeren mamalar kullanmamanız riski azaltacaktır. 6. aydan sonra ise pirinçli veya yulaflı mamalarla başlayıp, sonrasında buğdaylılardan destek alabilirsiniz. Daha sonrasında sebzeler ve narenciye dışındaki meyve ve meyve suları diyetlerine eklenmelidir. Et ve protein kaynaklı yiyecekler ise 8. aydan itibaren verilmelidir. 1 yaş sonrasında yumurta, balık, buğday verilmelidir.
Çocuklar genellikle inek sütüne karşı alerjik reaksiyon gösterirler. Eğer çocuğunuzun inek sütüne karşı alerjisi varsa diyetinden peynir, yoğurt, tereyağı, dondurmayı çıkarmanız gerekecektir. Bu durumda çocuğunuzun kalsiyum gereksinimini doktor kontrolünde tamamlayıcılardan sağlamanız yararlı olacaktır.
Eğer çocuğunuz belirli yiyecekleri tükettikten sonra belirli semptomlar oluşuyorsa o yiyecekleri diyetinden kaldırın. Hangi yiyeceğin alerji yaptığını tespit etmek için birkaç haftalık günlük tutabilirsiniz. Çocuğunuzun sabahtan akşama kadar neler tükettiğini yazın ve anı anına gösterdiği belirtileri de kaydedin. Unutulmaması gereken çocuğunuzun bir yiyeceğe karşı alerjisi varsa vücut hemen tepki vermeyebilir. Bağışıklık sistemlerinin bir reaksiyon göstermesi haftalar hatta aylarda sürebilir. Yani çocuğunuzun alerjisi olup ta vücutta reaksiyon vermeyen durumlar söz konusudur. Bu nedenle en sağlıklı yöntem alerji testleridir.


Dyt. Özlem Sert Aydın
http://www.ozlemsert.com

Omega-3'ün yararı saymakla bitmez

Omega-3'ün yararı saymakla bitmez
kis yemekleri
Sağlıklı ve uzun bir yaşam için yağlara ve genç kalmak için de yağ asitlerine vücudun ihtiyacı bulunuyor.

Beslenme ve Diyet Uzmanı Özlem Sert Aydın, özellikle son zamanlarda çok konuşulan Omega-3 yağ asitlerini anlattı.

Omega-3 nedir?

"Omega-3 vücut tarafından yapılamayan ve dışarıdan yiyeceklerle alınması gereken doymamış yağ asitlerinden biridir ve kendi içinde de EPA ve DHA olarak ikiye ayrılmaktadır."

Hangi besinlerde bulunuyor?
 
"Omega-3, bir diğer ismiyle 'alfa linolenik asit', yağlı balıklarda, ceviz, badem, soya filizi, kuru fasulye, soya fasulyesi, nohut, keten tohumu ve yeşil yapraklı sebzelerde bulunuyor."

Hangi yaş grubu almalı?

"Vücudun Omega-3 yağ asidine ihtiyacı daha anne karnında başlar, çocukluk, ergenlik, yetişkinlik ve yaşlılıkta da ihtiyaç devam eder."

Vücuda faydaları nelerdir?

"Başlıca faydası vücudun enerji üretimine katkıda bulunması. Bu nedenle Omega-3'ten zengin bir beslenme programı yorgunluğu giderip, kavrama gücünü ve hareket kabiliyetini artırarak kalp, şeker, tansiyon, romatizma, migren ağrıları ve cilt problemlerine iyi geliyor.

Anne sütü de doğal bir Omega-3 kaynağı olduğu için ilk altı ay sadece anne sütüyle beslenmenin önemini bir kez daha vurgulamakta fayda var.

Kalp hastalıklarında da Omega-3 kötü kolesterolü (LDL) düşürüp, iyi kolesterolü(HDL) artırıyor. Vücutta yağın depo formu olan trigliserit seviyesini de düşürerek kalp ve damar sağlığını koruyor.
 
Bu özelliğini kanın pıhtılaşmasını önleyerek akışkanlığını sağlamasından. Kanın yoğunlaşması damarların daralmasına bu da kalp, böbrek, beyin başta olmak üzere vücuttaki pek çok organın fonksiyonlarını yitirmesine neden oluyor."
 
Kanser türlerine karşı da etkili mi?

"Kanserde vücut gün içinde birçok mikroorganizmanın saldırısına uğrar ve burada bağışıklık sistemi devreye girer.
 
Kötü huylu hücreleri ve mikroorganizmaları baskı altında tutabilmek ve yok edebilmek için bağışıklık sistemi Omega-3 yağ asidinden güç almaktadır. Göğüs, prostat ve kolon kanseri başta olmak üzere pek çok kanser türünde Omega-3'ün yararlı olduğu biliniyor.
 
Diyabette ise kan şekerimizi dengeleyen hormon insülin, yetersiz salgılanmaktadır ve Omega-3, insülinin yararlılığını artırarak ve tip II diyabette bulguları azaltmaktadır."
 
Çocuklar daha çok mu tüketmeli?

"Zeka gelişiminde balığın özellikle çocuklarda zekayı geliştirici özelliğinin vurgulanması beyindeki yağın ana bileşiminin Omega-3 yağ asitleri içeren DHA olmasıdır.
 
Düzenli olarak Omega-3'ten zengin besinler tüketenlerde beyin yaşlanması daha da yavaşlamaktadır. Bunun yanı sıra Alzheimer, depresyon ve şizofreni gibi rahatsızlıklarda da belirtileri önlediği biliniyor."
 
Omega-3 içeren yiyecekleri ne sıklıkla tüketmeliyiz?
 
Haftada en az iki kez buğulama veya ızgara olarak balık yiyin Her gün iki, üç ceviz veya 8-10 adet badem yiyin Her gün bir tabak yeşil yapraklı sebze yemeği veya salata tüketin Yoğurt veya salatanızın içine bir yemek kaşığı kadar keten tohumu serpin Haftda en az iki kez kurubaklagil tüketin Balık tüketemiyorsanız günde bin mg'lık balık yağı takviyesi alın Kanın pıhtılaşmasına karşı ilaç kullanıyorsanız, balık ve balık yağı tableti fazla kullanmayın


Dyt. Özlem Sert Aydın
http://www.ozlemsert.com

Çocuklarda Vitamin-Mineral Kullanımı

Çocuklarda Vitamin-Mineral Kullanımı
cocuklarda vitamin mineral eksikligi
Vitaminler, sağlıklı yaşamın vazgeçilmez bir parçası olan organik bileşiklerdir. Latince hayat anlamına gelen “vita” sözcüğünden kaynaklanır. Vitaminler, vücutta metabolik olayların normal bir şekilde meydana gelmesi ve sağlıklı durumun sürdürülmesi için gerekli olan ve besinler içinde ufak miktarlarda alınan maddelerdir. Vitaminler iki grupta toplanır.Suda gözünen vitaminler: C ve B grubu vitaminleri (B1, B6 gibi) Yağda çözünen vitaminler: A, D, E, K vitaminleri
Özellikle sonbaharda ve kışın enfeksiyonlardan korunmada , vücut direncini arttırmada vitaminden zengin besinler tüketilmesi gereklidir.Yiyeceklerde saklama, yıkama, pişirme sürecinde de vitamin değerlerinde önemli bir kısmı kaybolmaktadır. Eğer yeterli miktarda vitaminleri doğal yoldan alamıyorsak supleman olarak kullanmalıyız. Özellikle kış aylarında yeteri miktarda güneş ışınlarından yararlanamadığımızdan çocuk ve yaşlıların D vitamini gereksinimi de artmaktadır.Çocuklar bulundukları ortamlarda virüs ve bakterilerin saldırısına maruz kalır. Okulda veya dışarıda hatta evlerinde tükettikleri besinler bu mikropların doğal yaşam ortamları olabilir. Çocukların bağışıklık sistemi iyi çalıştığında mikroplara karşı daha dirençli olup, hastalıklara yakalanma riskleri de azaltmaktadır. Yetersiz ve dengesiz beslenme, mevsim değişiklikleri, kronik hastalıklar bağışıklık sistemlerinin zayıflamasına yol açmaktadır. Örneğin aşırı hijyenik ortamlarda bulunma bağışıklık sisteminin gelişimini engeller ve allerji potansiyelini arttırır.
Çocuklarda 1-3 yaş arasında bağışıklık sistemlerinin düşmesi daha sık rastlanır ve eğer bu durumun farkına varılırsa bir takım destekler ile daha rahat geçirilebilir.Bağışıklık sistemini dengede tutmak önemlidir. Bağışıklık sistemini dengede tutmak için ilk önce C ve E vitamini betakarotenin vücut tarafından alınması çok önemlidir. Bunun dışında taze meyve ve sebze yemeyi ihmal etmemek gerekir. Beslenme düzensizliği günümüzde başka hastalıkları da tetikleyen en önemli sağlık sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle geri kalmış ülkelerde görülen protein-kalori yetersizlikleri ve vitamin eksiklikleri (özellikle A, C ve E vitaminleri) görülmekte, 1-5 yaş arası çocuk ölümlerinin birincil nedeni olmaktadır.
B1 sebzelerde, tahıllarda, baklagillerde, meyvelerde bulunur. Büyüme döneminde sinir sisteminin gelişimi ve hızlı metabolizma için B1 vitaminine ihtiyaç vardır. Eksikliğinde kusma, iştahsızlık, huzursuzluk, nefes almada zorluk, kalp çarpıntısı, morarma, kalp yetmezliği, merkezi sinir sistemi bozuklukları, kalp yetmezliği, ses kaybı, beriberi hastalığı görülebilir.
B2 sakatatta, süt ve peynirde ve bazı yeşil sebzelerde bulunur. Eksikliği görme bozukluklarına, dudak kenarlarında çatlaklada, der ve mukoza hastalıklarına yol açar.
B6 eksikliğinde dilde şişme, göz, ağız ve burun çevresinde yağlanma görülür. Tahıllar, yumurta, et ve ciğer yoğun olarak B6 içerir.
B12 eksikliği sinir hücrelerini kaplayan beyaz bir madde olan miyelinin kaybına neden olarak sinir sistemini zedeleyen ve anemiye yol açar. Et, balık, deniz ürünleri ve yumurtada bulunan bu vitamini süt ve süt ürünleri de az miktarda içerir.
C vitamini turunçgiller, brokoli, domates, bibire, karnıbahar ve ıspanak gibi yeşil yapraklı sebzelerde bolca bulunur, dokular için kolejen üretimini sağlar.
A vitamini en çok balık ciğerinde, yumurtada, tereyağında ve sarı renkli meyvalarda bulunur. Kilo alamama, boyun uzamaması, gözün parlaklığını yitirerek aşırı kuruması, gözyaşının yetersiz salgılanması, kuru ve pullanmış deri, halk arasında tavuk karası diye adlandırılan gece körlüğü görülür.
D vitamini hem beslenme hem de güneş ışığı yoluyla alınır. Balık ciğerinde, az olarak peynir, süt, tereyağı ve yumurta sarısında bulunur. Eksikliği çocuklarda raşitizme neden olur. Kemiklerde kalsiyum ve fosfor dengesini düzenler. Huzursuzluk, baş terlemesi, kaşıntı, uyku bozuklukları, ileriki aşamalarda kas güçsüzlüğü ,kafatasında yumuşama, büyümüş bıngıldak, kafatası büyüklüğü , dişlerin geç çıkması, diş çürümeleri, diş minesi bozuklukları görülmektedir.
E vitamini antioksidan etkiye sahiptir ve metabolik hızın arttığı okul ve ergenlik çağında zararlı maddeleri temizleyici etkisi vardır. Eksikliğinde anemi, ödemler görülebilir.
K vitamini kanda pıhtılaşma için gerekli olan yeşil yapraklı sebzelerde bulunur. Nomalde barsaklardaki bakteriler tarafından yapılır. Pıhtılaşma faktörlerinin sentezi için gereklidir. Eksikliğinde dişeti kanamaları görülebilir.
Çocuklar için önerilen günlük vitamin alım miktarları (RDA)

AEKCDB1B2B6B12

(mcg RE)(mg) (mcg)(mg) (mcg)(mg)(mg)(mg) (mcg)
1-3 YAŞ4006154050,50,50,50,9
4-8 YAŞ5007204550,60,60,61,2
Dyt. Özlem Sert Aydın http://www.ozlemsert.com
Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...

Sayfamızı Beğenmenizle
Mutluluk Duyarız